Yine bir öğle arası gezmesinde “Al artık beni” diye gözümün içine baktı… Yer Paşabahçe’ ydi, zamanımsa çok azdı… “Sonra çok pişman olacaksın, beni arasan da bulamayacaksın” diye fısıldadı kulağıma tam ben arkamı dönüp gidecekken… Bir bahaneye ihtiyacım vardı onu almak için; derken buldum :) Bir gelin elinde dev bir rüzgâr gülü ile objektife ne hoş pozlar verirdi; farklı, renkli ve neşeli… Hele minik bir çocuğun eline ne de yakışırdı boyundan büyük pervane… Hayalini kurdum tek tek… Gelin de bulurdum, çocuk da bulurdum zaten… İşte, o zaman alırdım ben bunu; fotoğrafını çeker, vazosunun içine koyar, sonra yine çekerdim :)) Daha da güzel bir bahane olamazdı *-* Peki, koca rüzgâr gülü ile gayet normal birşeymiş gibi elini-kolunu sallaya sallaya işyerine gitmek… Poşetinin içinden sadece sopasını görüp de “Hayırdır, sefere mi gidiyorsun?” diye takılanlara durumu izah etmek… O kalabalıkta koca poşetle “Aman, rüzgâr gülüme bir zarar gelmesin” diye üstüne titreye titreye minibüs -…