Aslında arayı bu kadar çok açma niyetinde değildim… Lâkin bazen bir nokta koyunca insan, ardından gelecek cümleleri kuramıyor; hele de zaman geçtikçe… Burası benim çocukluk arkadaşım gibi oldu… Bundan 4 sene önce yine bir Ramazan ayında başlamıştım yazmaya; o gün bugündür tilki – kürkçü dükkanı misali döner, dolaşır, soluğu yine burda alırım :) Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biridir blog yazmak; “iyi ki” lerimin belki de en başıdır diyebilirim. Her ne kadar son zamanlarda satırlara yansımam eş zamanlı ol(a)masa da hep buralardayım ben… Sanırım akşamları işten eve geldiğimde artık eskisi gibi bilgisayar açmamam, yazmamamdaki en büyük etken. Akıllı telefonlar, tabletler hayatıma girdiğinden beri mobil takılmanın pratikliği daha çok keyif verirken bazı şeyleri de sekteye uğrattı ister istemez… Zira tablet ekranından birkaç cümle yazmak kolay ancak böyle destan yazamıyorsun :)) Eh, bir cümle yazıp blog yazdım demek de benim tarzım değil :)) Bilen bilir… Bir dönem her gün yazı yazma kıstası…
Muhabbetin Böylesi
Hani geçenlerde Kütahya merkezli bir deprem olmuştu ya; İzmir, İstanbul gibi pek çok ilde hissedilmişti. İşte, ben o depremi hissetmedim, biliyor musunuz? E, şimdi ne yapalım hissetmediysem, değil mi? Zil takıp oynayacak değiliz ya hep beraber! Durun, durun; önce şu mini diyalogu paylaşayım da hele bir sizinle; sonra anlarsınız neden bu muhabbetin gecenin bir yarısı burada vuku bulduğunu; Depremden bir gün sonra… (Mekan, karşımdaki kişinin adı, cinsiyeti hiç önemli değil) Ben – Dün gece deprem olmuş ya; ben onu hissetmedim. Çok mu şiddetliydi? X – Evet yaa, çok salladı. Ben – Sanırım ben o esnada ayakta olduğum için hissetmedim. X – Nasıl hissetmezsin yaa? Çok şiddetli idi. Ben – Alla alla! X – Hissedilmeyecek gibi değildi! Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!! Ben – ?!! Cümleye dikkat lütfen; “Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!!” Yahu, neye göre? Kime göre? Ben hissetmedim işte! Ne yapayım şimdi!! Senin için hissedilir olan şey…