Sırf şu zamana kadar kardeşimin düğününden bir kişi de benim fotoğrafımı eklesin diye bekledim, durdum :) İşte, beklediğime pek de değmedi, topu topu iki fotoğraf ulaştı elime – görebildiğiniz kadarıyla idare ediverin lütfen *-* Bu hâllerdeydim: Arkası uzun, önü kısa siyah straplez bir elbise – eşimin öğrenci yakası diye nitelendirdiği incili bir yaka ve siyah tül eldivenlerimle… Ha, bir de unutmadan; iki kez kuaförde yapılmış saçlarımla *-* Şu fotoğrafta sahneye çıkıp oynadığım düşünülmesin – zira ben düğünlerde hiçbir zaman iddialı göbek atan bayanlardan ol(a)madım, hatta oynamam bile – orda kardeşim olması vesilesi ile uzaktan sessizce alkışlama modunda olan bir görümceyim sadece :)) Not-1: Bu bir kombin fotosu olmadığından, zaten öyle şeyleri de kırk yılda bir yaptığımdan; ne nerden diye birşey yazma girişiminde bulunmuyorum ama merak ettiğiniz varsa sorun, söylerim :) Not-2: Yine bir kuaför krizi yaşadığım bugünde artık özel günlerde bile kendi saçlarımdan vazgeçmeme kararı almış bulunuyorum – Nokta :)
İlk Gelin – Damat Çekimim -
Nikâh gününe dair henüz toparlayamadığım fotoğraflar bekleyedursun; paylaşmak için sabırsızlandığım düğün günü fotoğraflarını görücüye çıkarmak istiyorum. Kendileri benim bu vesile ile ilk gelin – damat fotoğrafı çekimlerim olduğundan fazla da uzun yazmadan görsellere ağırlık vereceğim bu kez… Her ne kadar çekim için planlanan süre 2 saat iken 1 saat 15 dakika ile sınırlandırılsa da, kardeşimin makinesi elime alır almaz çat diye donup kalınca kendi makinemle fotoğraf çekmek zorunda kalsam da, bir türlü oturacak bank – masa türevleri gibi birşey bulamasam da bir “İLK” için çalışmam fena sayılmaz sanki :) Hadi, siz bakın, değerlendirin ve sayfamı terk etmeden yorumlarınızı iletin, olur mu? :)
Nikâh Masasına Oturdun İşte…
Eğer işyerinden öğleden sonrası için izin aldıysam, sabahtan nasıl bir hızla çalışıyorsam işten çıkmama en az bir saat kala tüm acil işlerimi toparlamış oluyorum :) Son dakika aksiliklerine pek tahammülüm olmadığından, çevremde işimle ilgili bilgi alışverişinde bulunmam gereken her kim varsa da o gün burnundan getiriyorum *-* İşte böyle adrenalini yüksek bir Cuma gününe “Merhaba” dedim :) Saat 12.30 olduğunda Anadolu Yakası’ ndan Avrupa Yakası’ na geçmek için mücadelem çoktan başlamıştı bile… Eve git, kıyafetleri ayarla, saçı-makyajı yap; arada “Ne durumdasın?” diye arayıp duran kocaya laf yetiştir derken nikâh şekerleri sepetini kaptığım gibi soluğu gelin arabasında aldım. Gayet neşeli bir şekilde, oyun havaları eşliğinde gelini kuaförden almaya giderken ne olduysa öyle bir trafik içerisinde kaldık ki; hani arabanın bulunduğu noktadan kımıldamadığı o geçmez dakikalar arka arkaya sıralanır, hani hep de en acil işinin olduğu zamanı bulur ya – işte bizzat onu yaşadık, deneyimledik. Bana günler öncesinden kendi nikâhına geç kalsan…
Baykuşlar Kondu Buraya : )
Geçtiğimiz Cumartesi günü Eminönü’ ne gittik. Sebeb-i ziyaretimiz, ilk olarak baykuş gelinimizin çiçek buketlerini, ardından magnet mıknatıslarını bulmaktı. Neyse ki aradığımız her ne varsa elimizle koymuş gibi bulduk, fazla uğraşmadık; zaten öyle bir malzeme cennetinde bulamasak ayıp ederdik :) Hatta ben bulabildiklerimin dışında bulmayı akıl edemediklerimi de görmemek için orada dolaştığım süreç içerisinde hafiften gözlerimi kapattığımı itiraf edebilirim :)) Öyle durumlarda her an baştan çıkabilirim; vukuatlarım mevcuttur yani *-* Nikah şekerlerinin tüm malzemeleri de böylelikle tamamlanınca geriye bana kalan bol sabır oldu :) 100 tane damat, 100 tane gelin baykuşun tüm keçe kesimleri bitti bitmesine de parçaları birleştirme işi de bir o kadar el oyalayacak gibi gözüküyor… Ben her zaman bir şeyi yapmaya başlamadan önce sonucunu fazlasıyla merak eden bir tip olduğumdan ilk baykuş çifti yapıverdim heyecanla *-* Keçeleri keserken olduğu gibi parçaları birleştirme kısmında da işleri gruplara ayırdım kendi içlerinde. Meselâ, önce sadece gözleri yapıştırıyorum, ardından burunları… Bu şekilde…
Gelinin Ayakkabısı .. ♪ …
Cumartesi gecesi saat 01.00′ i geçiyordu ayakkabıları elime aldığımda. Zaten en parlak fikirler ya aklıma gecenin bir yarısı gelir ya da mesai saatlerinde onca işimin arasında :)) Elime ayakkabıları alıp şu bağcıkları çıkarsam, yerine beyaz saten kurdele geçsem nasıl durur dememle başladı herşey… Bir anda baykuşlar köşeye itildi ve sadece kurdelenin nasıl durduğuna bakacakken ben, ayakkabıyı süslediğime şahit oldum :)) Zamansız bir şekilde elime alacağımı biliyordum da bu ayakkabıları; alır almaz da “Budur” diyeceğimi tahmin etmiyordum :)) Kendimi bile şaşırttım kısaca *-* Spor ayakkabı olunca mevzû bahis, ne kadar şık durabilir endişesi içerisindeydim açıkçası. İşin içinden nasıl çıkarım diye düşünürken; süslemede yarım inciler yine kurtarıcım oldu. Gelinimiz göz alıcı birşeyler olmasını istediği için de incilerin aralarına minik parlak çiçekler serpiştirdim. Saten kurdelenin yarattığı fark zaten anlatılmaz, yaşanır :) Eşim her ne kadar fark olmadığını iddia etse de – onun aksini kasten sunduğunu biliyorum :) Zaten bana baykuşları unutturup, aklımı çelen…
Düğün – Dernek Hâlleri : )
Madem düğün – dernek konulu çalışmaların bitmiş hâllerini şu an için yayınlama imkânım yok – e, çünkü bitemediler; en iyisi ufak tefek bir yerlerden başlamak, yapım aşamaları, plân – proje kısımlarına dahil etmek sizleri de kıyısından köşesinden :) Şu gördüğünüz kaplar içerisindekiler benim nikah şekeri olacak gelin – damat baykuşlarımın :) Gözler, şapkalar, taçlar… Göremedikleriniz sepetin içinde stoklanmış vaziyetteler… Fırsat buldukça bir elimde makas – hatta makaslar – bir elimde keçeler; kesip duruyorum :) Salonun ortasındaki sehpanın üzerine tamamen yayılmış durumdayım. Keçelerden uçuşan tozlar, yayılan kırpıntılardan ötürü halıları da kaldırdım bir kenara; her an taşınacakmışız gibi “rahatsız” bir şekilde yaşayıp gidiyoruz bu aralar :) Sanırım beni en çok oyalayan kısım gözler oldu. Bir baykuşun iki gözü, iki baykuşun dört gözü var derken; bir boy büyük, bir boy küçük daire kesme sevdasına girişince; elimde toplam 800 tane yuvarlak keçe parçası olması gerektiği gerçeği ile karşılaşmak tahmin edersiniz ki nasıl mutlu etti…
İstinye’ de…
Pazar günü eşim ve kardeşimle beraber İstinye’ ye gittik; benim amacım Canon’ u biraz gezdirmekti aslında :) Kardeşim de makinesini getirince oldu mu size iki tane fotoğraf makinesi *-* Umduğumdan daha da süper ötesi :)) Tahmin ettiğiniz gibi, kardeşim benim fotoğraflarımı çekti; ben de onunkileri :)) Yalnız kardeşim Canon’ una eklediği yeni lensle benim artık taşıyamayacağım bir fotoğraf makinesi yapmış kendisine :)) Neyse, ben kendi minik lensimle mutluyum; fotoğraf çekmeyi işkenceye çevirmeye gerek yok hem, değil mi? :p :)) Önce, kardeşimin objektifinden BEN; Benim objektifimden KARDEŞİM; Bu da hayali fotoğrafçı KOCA :))