Bir gün blogunu bir açarsın; o da nesi! İzleyicilerinden bir kişi seni terk etmiş. Kim olduğu da meçhul. Ara ki bulasın, gönlünü alasın… Düşünür müsün üzerinde? Yoksa “Amaaann bana ne! Kendi kaybeder!” tribi mi yaparsın :) Ben düşünürüm. “Rahat mı ettiremedik?” derim kendi kendime :) Ve şunu sorgular zihnim, benim asıl öğrenmek istediğimdir: Niye gelmişti, niye gitti? Yoook, yoook, tabii ki ölesiye kanka değiliz. İstemiyorsan gidersin, yol açık… Ama isterdim ki; öyle parmak uçlarına basıp usul usul sessizce çıkıp gitmeseydin kapıdan. Belki bir selam bile vermemiştin bana. “Hoşgeldin” diyememiştim ben de sana. Keşke sıcak bir çay ikram etseydim, yanında havuçlu, cevizli kek. Sever misin? Dedim ya işte, zamansız terk ettin beni. Yine gelirsen kapım açık; sakın günü, saati dert etme. Terlikler hemen girişte sağ tarafta… Aman başına dikkat et, o odanın kapı girişi biraz alçakta… :)