Perşembe günlerini çok seviyorum, aslında Cuma’ yı daha çok ama Perşembe Cuma’ nın habercisi olduğu için kıyısından o da torpilli sanırım haftanın diğer günlerinden :) Yine yapacaklarım listelenmeye başladı kendi içimde, daha Cuma’ yı bitirmeden :)) Ne yapalım, haftasonu çalışanlara güzel ama, değil mi? ^_^ Bu fotoğraf da bu akşamdan… Eşim iş çıkışı maça gideceğini haber verince akşam yemeğini geçiştirdim, gitti. Hoş, çok da düzenli yemek yapabildiğimi iddia edemem ama.. Tek başıma olunca da bu gibi şeyler bana yetiyor :) Tahıllı bir dilim ekmek üzerine biraz beyaz peynir, maydanoz, biraz da ceviz serpiştirdik mi oohh, yeme de yanında yat :) Gerçi ben yedim, yatmadım yanında. Hatta bir dilim yetmedi tabii.. İkinci dilimi de yaptım, yedim afiyetle :)) Şu tabakları da iyi ki almışım Ikea’ dan bu arada. Sadece iki tanesine para yetirebildim ama olsun – biri bana, biri eşime :)) Arada ortaya çıkarıp kullanıyorum ya, o da yeter :)) Vakt’i…
Ucuz Yırttım Yahu : )
Haftasonunun nasıl geçtiğini anlayamadım. Gerçi her zaman tatil günleri bir çırpıda bitiveriyor da bu haftasonu ne evime ne kendime pek faydam dokunamadı gibi geldi… Cuma akşamını Cumartesi gecesine mutfakta bağladım diyebilirim; Deren bebeğin doğum günü için sipariş verilen havuç topları ve süslemeleri bittiğinde ben de bitmiştim :) Tüm hafta boyunca hediyelik birşeyler yapma telaşım ve neredeyse haftaiçi her gün saat 02.00 sularında uykuya geçebildiğim dikkate alınınca pilimin bitmiş olması gayet normal :)) O yorgunlukla ertesi gün kafamı yataktan kaldıramadım tabii… Öğle sularında gözlerimi açtığımda paketleyeceğim hediyelerin varlığının, üstelik ışığı kaçırmadan her bir hediyenin fotoğrafını çekecek olmanın üzerimdeki baskısıyla resmen yarışmaya katılmış gibiydim. “Acele işe şeytan karışır” derler ya; elimi çabuk tutayım derken bir de ufak bir kaza atlattım ki; verilmiş sadakam varmış :) Tepeden fotoğraf çekeyim diye üzerine çıktığım tabure ayağımın altından kayınca kendimi fotoğraf makinesi ile önce havada, sonra hemen arkamdaki koltuğun üzerinde bulmam bir oldu. Neyse ki yumuşak…
İyi Haftasonları…
Cuma akşamları yazmaya pek alışık değilim… Haftasonu habercisi olduğundan sanırım; yorgun vücutların bilgisayar başında vakit geçirmek istemeyeceğini düşündüğümden (buna zaman zaman ben de dahil olabilirim) pek ses veresim gelmez… Bugün bir farklılık olsun istedim :) Birkaç fotoğrafı düzenlemek için hazır bilgisayarı açmışken hem ufaktan bir ses vereyim, hem de bu öğlen şirketin yakınlarında bulduğum birkaç çiçekle size “İyi haftasonları” dileyeyim dedim :)
Bu Haftasonundan
Geç başlayan, uzun süren kahvaltılar; evde kompozisyon – kurgu peşinde koşan, çoğu zaman memnuniyetsiz hâller sergileyen bir bünye {arada bana öyle şeyler olur}; bilgisayar başında yapılan fotoğraf konulu araştırmalar – araştırmaktan helâk olan gözler; köşede unutulmasa da kendisine vakit yaratılamayan dikiş makinesi – öncelik sırasını verdiği bir fotoğraf makinesi, Pazar günü koca ile yapılan bir saatlik Ikea gezintisi ve ne zamandır almak istediğim, alıp da muradıma erdiğim dantel motifli bir saksım var :) Bakınız, işte yukarıdaki fotoğraf *-*
Mutlu Haftasonları
Keyif aldığınız her ne varsa; dikiş dikmek, fotoğraf çekmek, kitap okumak, arkadaşlarla sohbet, muhabbet; işte o şey her ne ise, bu haftasonunuzu toptan esir alsın ;)
Haftasonu; Biliyordum Geleceğini -
Ne sıcak bugün. Dışarı çıktım da şöyle bir 10-15 dakikalığına öğle yemeğimi yemeye, her yer yanıyor adeta… Hava tahminleri de haftasonu sıcaklıkların artacağı yönünde… İşi olmayan evinden dışarı çıkmasın vallahi… Bugünlerde deniz kenarına gidemeyenler için zaten en güzel tatil evde arka arkaya alınan duşlar, içilen soğuk sular ve tabii ki yenilen karışık dondurmalar eşliğinde olanıdır :) Evde kliması olan da parmağının ucunu dışarı çıkartmak istemez sanırım şu zamanlarda… Ben her ne kadar o grupta olmasam da orta halli vantilatörümüzle mutlu olmadığımı inkar edemem :)) Benim bu haftasonuna dair planlarım; hobi odamın düzenlenmesi, gelin bohçasının toparlanması ve fırsat buldukça nikah şekerlerine el atılması şeklinde… Ha, bir de gelinimizi benim Kadıköy’ de gelinliğimi aldığım yere götüreceğim yarın öğleden sonra – gelinlik provası izlemek epey keyifli olacak benim için *-* Onun dışındakiler işte benim klasik ev hallerim; ne kadarına yetişirim, bilinmez… Not – 1: Aklıma gelmişken, artık çektiğim fotoğrafların üzerine blogumun adını yazmıyorum,…
Geçtiğimiz Pazar; İzmir…
Günlerden Pazar, istikâmet İzmir ve bize ayrılan süre yaklaşık 30 saatti… Amaç kısa bir tatil yapmaktı demeyi çok isterdim İzmir’ in o bunaltıcı, yapış yapış sıcağını dikkate alınca ama elimizde koliler, koli bantları, tamir malzemeleri gibi ıvır zıvırla pek tatile gider gibi gözükmüyorduk zaten karşıdan bakıldığında :) Belki eşimin ayağındaki parmak arası terlikler, feribotta bizi görenlere “Hayat bunlara güzel” gibi düşündürtse de işte öyle herşey göründüğü gibi olmuyordu bazen… Önceden plânlanmış ancak fazla dallandırıp budaklandırmak istemediğim kısa ve zorunlu bir ziyaret idi bizimkisi; uzaklarda kalmış, içinde pek çok hatıra barındıran anne evine… Yok, daha uzunca bir süre o kapıyı açamayabilirdim de kardeşimin vesilesi ile içimdeki zinciri kırmış oldum. Birkaç bohça vardı evde annemin kardeşime hazırladığı ve önceden aldığı, paketlediği mutfak malzemeleri, çeyizlik eşyalar… Evde yaklaşık bir senedir yaşanmadığı için “anne” kokan bir evle karşılaşmamak açıkçası olayları dramatize etmemem adına çok iyi oldu; zira annemi hastane morgunda görmeye dayanırken, onun cansız…