Evet, kaldığımız yerden devam edelim; Geçtiğimiz haftasonu görümcem tarafından bir poşet ulaştırıldı bana; içinde ne var diye bir bakayım dediğimde gözlerime inanamadım. Sizce ne olabilir? :) Cevap vereyim hadi sizi fazla da merakta bırakmadan; bir yığın ıvır zıvır!! Kimilerine cehennem azabı yaşatabilecek türden çöp parçaları ama benim için arayıp da bulamayacağım türden bir cennet sanki :) Hiç beklemediğim bir anda kapıma gelen bu cicişlerin beni ne kadar mutlu ettiğini tahmin edersiniz :) Sonradan öğrendim ki görümcemin bir arkadaşının çalıştığı mağaza bu parçaları elden çıkarıyormuş, “Çöpe atılacağına Demet Abla’ ya verelim” diye düşünmüşler; ne de iyi etmişler :) Bu arada, çöpçü ben oluyorum :))) Birkaç parçayı göstereyim size; onların altın çöp olduğuna karar vereceksiniz siz de :) Bu da altın çilek gibi birşey oldu ama neyyse :D Hepsi bu kadar değil elbette :) İçlerinde bir tanesi var ki görünce siz de hayran kalacaksınız… Mor rengi ile beni büyüleyen o parçayı kendime…
Geçtiğimiz Cumartesi
Güne Koçtaş’ a uğrayarak başladım. “Koç-taş’ a gidiyorum, hobi odamı çok seviyorum” diye mırıldana mırıldana gidip birsürü şeyde aklımı bırakıp döndüm :)) Hani kendinden yapışkanlı desenli kağıtlar var ya, onlardan alıp şu meşhur Sushico kutularımı adam etmekti amacım, tabii amaç dışı ufak tefek şeyler de her an alışverişiniz kapsamına girebilir. Mesela, bu şarkı söyleyen kuşlu priz sticker’ ı gibi :) Sonra bir hevesle oturup Sushico kutularından birini leopar kutuya döndürdüm :) Pek havalı oldu, nereye konduracağımı bilemedim :)) Akşam Taksim’ e gittik – eşimin bir arkadaşının doğumgünü vesilesi ile. İstiklal Caddesi çok kalabalıktı. Genelde pek gitmediğim bir yer olduğu için o daracık yollarda, insan selinde bunalmadım desem yalan olur… Yine de ışıkları fotoğraflamak eğlenceliydi. Her ne kadar sigara dumanından rahatsız olsam da; Kalamar tavanın tadı enfesti :) Leopar kutu mu? Onun içini doldurdum, evet :) Detayları bir sonraki yazımda olsun ;)