Yaklaşık iki hafta kadar önce… Görümcem “Nişan fotoğraflarımızı sen çeker misin?” diye sorduğunda aklıma düştü süslü bir şemsiye; dantelli, fırfırlı, incili – son derece romantik, nostaljik… Elimde pembe renkli şeffaf bir şemsiye… Tek ipucum pudra rengi… Ve dantelleri kurcalarken elime geçen bir kumaş; iki yıl kadar önce Kadıköy Pazarı’ ndan son derece gereksiz olduğunu düşünerek aldığım, nedendir bilinmez yaşlı bir teyzenin verdiği gazla hiçbir fikrim olmadan poşete attığım ağ şeklinde örülmüş bir parça… Sonrası malûm; sanki kendi dokusu gibi şemsiyenin üzerine cuk oturan, adeta onunla bütünleşen enfes bir görüntü… Ardından eklediğim uçuş uçuş beyaz şifon volanlar ve birkaç inci… Görümcemin şemsiyesi… Önümüzdeki hafta Cumartesi nişan fotoğrafları çekimi esnasında (arzu ederse sonrasında da) kullanması için… Ona benden ufak bir hediye ve bana da fotoğraf çekmek için malzeme :) Bilirim, bir fotoğrafı etkileyici yapan öğelerden biridir kullanılan aksesuarlar; çünkü sizin farklılığınızdır o… Bu bir şemsiye olabilir, bir ağaç dalı olabilir,… Kullandığınız nesneler…
Kavanoz Dipli Mumluklar
Uzun zamandır aklımda olan bir projeydi bu; kavanozlardan mumluk yapmak. Zaman zaman internette karşıma çıkan, o dakika hatırlayıp bunu mutlaka yapmalıyım diyerek hafızama kazıdığım ancak sonra uygun danteli bulamamaktan dolayı rafa kaldırdığım; yapması son derece basit, bir o kadar keyifli ve sonucunda görsel şöleni izlemeye değer bir uydur-kaydır olayı oluyor :) Haftasonu dağılan hobi odamı 3-4 saatimi vererek düzeltmeyi göze almıştım *-* İyi ki de el atmışım; kurdeleler, kumaş parçaları birbirinden ayrılarak kutularına yerleşirken köşeye sıkışmış bir grup dantel geçti elime. Malzeme bolluğu söz konusu olunca insan neyi nereye koyduğunu (ya da attığını) unutabiliyor. Bazen ilham gelmesi için hobi temizliği yapmak gerekiyor sanırım :) Bir kumaş üzerine dikilmiş bu dantelleri “Sana da çöp veriyorum; kusura bakma” diyerek utana, sıkıla veren eşimin halası bilse ben ne kadar mutlu oluyorum o çöplerle ve onları nerelerde kullanıyorum; herhalde bana bir kamyon dolusu çöp hediye ederdi :) Gerçi, hakkını yemeyeyim şimdi, bir çuval çöp…
Emirgan Korusu’ nda Bir Pazar
Ne zamandır gitmek istediğim bir yerdi Emirgan Korusu. Çok şükür, geçtiğimiz Pazar günü gitmek nasip oldu da o da ben de rahatladık, karşılıklı bir “Oh” çektik :) Bol fotoğraflı bir gün oldu *-* Bu kez biraz daha büyüttüğüm oyuncak çantam eşimi pek mutlu etmese de yuvarlanarak gittik, geldik :)) Evde kayıklar yaptım elişi kâğıtlarından, nazar boncuklu kürdanlar hazırladım her birine üşenmeden… Gerçi boncuklu kürdanlarım bir şanssızlığa kurban gittiler; tüm kayıklarım boncuklanamadılar dolayısıyla ama böyle de fena olmadılar sanki :) Ve korunun kapı girişinde bulduğum rüzgâr gülleri; ne mutlu ettiler beni :) Halbuki bir önceki akşam ben rüzgâr gülü yapmak için kesmiştim o elişi kâğıtlarını *-* Yoook, bu kadar değildi elbet çantamdakiler :) Yoksa hiç yuvarlanarak gider miydik oralara :))
Nazar Etme Ekim…
Bir haftasonunu daha geride bırakmanın hüznü ile Ekim ayını da karşılamış bulunmaktayız. Kendisini aramızda gördüğümüze çok mutluyum şahsen; bu ayı bir senedir bekliyorum ne de olsa *-* Sebebi malûm – o güne geldiğimizde davul çalarım burda, merak etmeyin ;) Anlatacak çok şeyim birikti; dolu dolu fotoğrafım var sizlerle paylaşacak, bir sürü anı biriktirdim ceplerimde ve gözlerimde uyku :) O nedenle, bugünden sadece bir fotoğraf eşlik etsin sayfama şimdilik… Ve nazardan, kem gözden uzak bir gün / bir hafta / bir ay olsun ;)
Maçka Parkı’ ndan Bir Demet :)
Fotoğraf çekmeyi sevdiğim kadar, birilerinin de beni çekmesinden büyük keyif alırım. Bu konuda yaşadığım sıkıntılar ise aşikâr :) Kendi fotoğraflarımı çektirecek birini bulamam kolay kolay… Biliyorsunuz :) Bulunca da yakasına yapışırım, öyle kolay kolay kurtulamaz benden o bahtsız kimse artık. Bu kişi de zaten çoğu zaman, eşim olur – hiç söylememe gerek yok ama :)) Maçka Parkı’ nda da elime düştü yine koca koca *-* “Koca” kelimesi bilerek ve isteyerek arka arkaya kullanılmıştır; kanımca koca kelimesi tek başına kullanıldığında kulağa fazla “kaba” geliyor, en azından benim kulağımı tırmalıyor :) Sevmediği bir şeyi bir insana yaptırmak kadar kötüsü yoktur, bilirim. O yüzden sırf benim için katlandığını bildiğim bu fotoğraf çekme işi ona eminim ızdırap gibi geliyordur, dile pek dökmese de :)) Yalnız dile dökülemeyen gerçeklerin de kaç kez fiyasko ile sonuçlandığını bilen ben işini garantiye almak için yüzlerce fotoğraf çektiririm. Fotoğraf makinesinin ekranından çekilen kareleri kontrol edip tatmin olduktan sonra ancak…
İzmir Seyahatim | İkinci Gün
Aslında bu yazıyı dün gece hazırlamıştım ancak ne olduysa yazım puf oldu :) Uzun yazılarımı önce Notepad ya da Word’ de hazırladığım için yazdıklarımı kaybetmedim neyse ki ama fotoğraf düzenlemelerini baştan yapmak gözümü korkuttu. En iyisi sakin kafa ile yazımı tekrar oluşturayım dedim :) Eeveett, nerde kalmıştık… Pazar günü İzmir’ in sıcağını unutup kendimi bir hevesle sokağa attım. Torbalı’ dan başlayan kısa gezim Sarnıç’ ta hızlı tren ile tanışmamla devam etti. İstanbul’ daki metrobüs gibi birşey, adını değiştirmişler sadece :)) Alsancak’ a yarım saatte ulaştım ama; büyük fark :) Eskiden neredeyse her gün adım atmadan geçmediğim Kıbrıs Şehitleri Caddesi ile iki yıl sonraki buluşmam bana kendimi garip hissettirdi. Sanki dün oradaymışım da bugün yine gelmişim gibi… Pek değişiklik yoktu cadde üzerinde. Birkaç yeni mağaza, restoran dışında herşey aynıydı. Yalnız hava o kadar sıcaktı ki; annemle mola vere vere bir hal olduk. Bol mola; bol su, bol çay, bol soğuk içecek…
İzmir Seyahatim
Derken kaç gündür yayınlanması planlanan yazımı bir türlü toparlayamamışım. Neredeyse tekrar İzmir’ e gideceğim :)) Ikea kumaşlarımın hasreti ile blogumu güncellemeye fırsatım kalmadı; ki daha dönemediğim birsürü yorumunuz var. Ne diyordum… Geçtiğimiz Cuma günü işten çıktıktan sonra kendimi apar topar Kamil Koç’ un otobüslerinden birinde buldum. Rahat Hat olmasını özellikle tekli koltukta yolculuk yapmak için istiyorum; o nedenle bir sonraki otobüste yer bulamayınca erkenden yollara döküldüm. Hal böyle olunca tabii; işten çık, koşa koşa eve git, bir önceki günden hazırlanmış valizini kap ve otobüs terminaline yollan şeklinde bir maraton yaşadım. Eşim işyerinden izin alamadığı için beni sadece yolcu etmekle yetindi. Her ne kadar gönlüm onu yalnız bırakmaya elvermese de karışık duygular içerisinde İstanbul’ a kısa süreliğine veda edip bir yanımda Canon fotoğraf makinası, bir yanımda boyun yastığı, ayaklarım elbette ayakkabısından çıkarılmış şekilde sallanarak, yaklaşık 9 saat kah uyumaya çalışıp kah karşımdaki minik TV ekranını (örnek yukarıdaki görsel) kurcalayarak vakit geçirdim.…
Nazlı Kız :)
Ben İzmir’ e adımımı atar atmaz, önce ürkek bakışlarla beni süzen, fotoğraf makinemi gördüğünde ise bol bol poz vermekten çekinmeyen bir şirine buldum :) Adı Nazlı; dayımın kızı olur. Tatilimin büyük kısmı onunla oynayarak geçti desem :)) Hatta İzmir’ den gelince eşime ondan o kadar çok bahsetmişim ki; İzmir’ i gezdiğimden şüphelendi :) O zaman bu küçük hanımla geçirdiğim zamanın şanına yaraşır bir sayfa açalım Nazlı Kız’ ımıza :) Gelin, size Nazlı’ nın fotoğraflarını göstereyim ;) Aslında fotoğraflar bu kadar değil elbette :) Bu sevimli kızın o kadar çok fotoğrafını çekmişim ki; makineme doydum nerdeyse :)) Böylelikle, Deren Bebek’ ten sonra Nazlı ikinci bebek yıldızım oldu benim :) Not: İzmir’ de çektiğim fotoğraflar devam edecek; korkmayın, sadece Nazlı Kız’ ı çekmedim canım :))