Daha hamile bile değilken bir gün çocuğum olursa, onun her ay aynı konseptte fotoğraflarını çekip en azından bir yaşına kadar olan gelişimini bi kolajla taçlandıracağıma dair ant içmiştim :) Hamile olduğumu öğrendiğim an itibariyle de Pinterest’ in altını üstüne getirip aylık olarak bebeklerinin fotoğraflarını çeken yabancı hesapların sayfalarında gözlerimden kalpler çıkarak dolaştığımı da itiraf edeyim yeri gelmişken :)) Aslında şimdi fark ediyorum da ne kadar çok istekli olsam da bu işe, planlama konusunda biraz yetersiz kalmış, tam da kafamdakini yapamamışım diyorum. Çünkü hamilelik boyunca gerek sürecin ilerleyişi, gerek hazırlıklar, son zamanlarda ağırlaşıp çabuk yorulma durumları derken o kadar detayla boğuşuyorsunuz ki fotoğraf kısmı işin biraz da eğlencesi olduğundan arka planda kalabiliyor. Benim gibi aile ortamında fotoğraf aşığı tek insan sizseniz, üstüne üstlük bir de yardımcınız dahi yoksa işler sandığınızdan daha da zor olabiliyor. Kafadaki konseptler kimi zaman çöp, hayaller neler neler derken, gerçekler size bambaşka şeyler sunabiliyor :)) Benim aylık…
Şapşik Baykuşlar : )
Ortaokul – lise yıllarında resime ilgim vardı aslında. Özellikle uzun bacaklı kızlar çizip onlara kıyafetler tasarlamayı çok severdim :) Hatta bir gün resim öğretmenim bir yarışmaya katılmamı istemişti de şartlar beni fazlasıyla gerdiği için korkup kaçmıştım – yalan yok :)) Yanlış hatırlamıyorsam 3 saat gibi bir süre içerisinde jürinin önünde bir konu dahilinde resim çizmem gerekiyordu ve konuyu da o dakika öğrenecektim; yani önceden hayal kurup, az biraz kafamda ne çizeceğime karar verip de yarışmaya girmek yoktu kurallar arasında. O dakika ne geliyorsa aklına, ne geliyorsa içinden çizecektin, boyayacaktın… Ben sevmem öyle zaman kısıtlamaları dahilinde sanatsal aktivitelerde bulunmayı zaten. O dakika resim çizeceğim varsa gözüm saate takılır, panikten hiçbir şey yapamam. Kompozisyon yazmak mesela; bunun sınavına girmeyi asla anlayamıyordum. Hele ki edebiyat en çok ilgi duyduğum alanlardan biri iken kompozisyon sınavları acayip sinirimi bozuyordu. Çünkü ben zamana takılmadan yazmayı severim.. Özellikle geceleri gelir ilham perilerim.. Şimdi de böyle, çocukken de…
Mutlu Geçsin Haftanız : )
Tam başlığı attım, yazmaya başlayacağım – eşim belirdi arkamda; “Kime yazıyorsun?” dedi, şöyle bir baktım yüzüne bu soru karşısında, sanki blog yazdığımdan bi’ habermiş gibi… Bir de beni okuduğunu söylüyor :) Hatta dediğine göre arada gelip farklı bir isimle bayanmış gibi bana yorum da bırakıyormuş ama anlayamamışım, söylemeyecekmiş de kim olduğunu.. Hoş, inanasım gelmedi kendisine şahsen; şaka yapmayı çok sever, bloğumun müdavimi olduğunu da hiç sanmıyorum, ne yalan söyleyeyim :)) Neyse.. Bak ne yazacaktım, neler yazdırdı bana… Bir Pazar kahvesi ile mutlu haftalar dileyeyim dedim herkese.. İçemedim gerçi; adı Pazar kahvesi – soğuttum kahveyi fotoğrafını çekerken – her zamanki gibi. Ben aynı karenin defalarca fotoğrafını çekmekten, sağından – solundan, altından – üstünden elimde kamera dolanmaktan vazgeçemedim daha. Bazen nasıl oluyorsa tek bir kare çekiyorum, içime siniyor.. Bazen onlarca çekiyorum, gidip ilk çektiğimi beğeniyorum.. Bazen hiçbir çektiğimi beğenmiyorum gerçi! Bir de milimetrik oynamalarla hangisinin daha iyi – daha net – göze…
“Bir Demet Fotoğraf” a Davetlisiniz : )
Çocukluğumda kendime yeni bir defter aldığımda hangi renk kalemle yazacağımın kimbilir kaç kez denemesini yapardım. Onu bırak, el yazımı müsvette bir kağıtta deneyimler, sanki yabancı bir kişinin yazısıymış gibi kendime not verir; yazı karakterlerinin inci gibi dizildiğine ikna olduktan sonra yeni defterime yazmaya başlardım… İnsan 7′ sinde ne ise, 70′ inde de öyle olur derler… Henüz 30′ umdayım ben, 70′ i görür müyüm bilmem ama; gerçekten hâlâ aynı mükemmeliyetçi tavrı sürdürüyorum hayatımın her alanında… Yine şunun şurası şöyle olsun, burası böyle olsun derken ne kadar zaman kaybettiğimi fark ettim de bugün, hemen buraya ilk yazımı yazma kararı aldım kendi içimde… Bir şekilde sesimi duyurup, “Şu kırmızı kurdeleyi kesmeliyim artık” dedim :) Devamı… Bir Demet Fotoğraf’ ta…
Doğadan…
Bayramın birinci günü Adapazarı’ ndaydık. Aşağıdaki fotoğraflar da eşimin akrabalarını ziyaret ederken bulduğumuz boşlukta benim doğa ile bütünleşmemin birer kanıtıdır :) Sondan iki kare de bayramlık ben oluyorum ucundan azıcık – arkalardan yerleri süpüren eteğimle tüm Sakarya’ yı temizleyip İstanbul’ a döndüm o günün akşamında :) Rahatlığımdan taviz vermememin hazin sonu diyelim ya da biz buna – bakınız ayakkabılar :))
Çocuklar Gibi Şendik : )
Bu tatilde birbirinden tatlı üç minik model eşlik etti fotoğraf makinemle bana… Bizim için giyindiler, süslendiler, püslendiler… Gerçi arada fotoğraf çektirdiklerini unutup kendilerini oyuna kaptırdılar ama olsun… Ben çokça peşlerinden koşup onları yakalamaya çalıştım; o kıpır kıpır hallerinde çok kolay olmasa da o eğlenceli anların çoğunu fotoğraf albümümüze ekleyebildik :)
Ben Bu İşe Gönül Verdim : )
Canon 450D’ yi aldığım gün daha dün gibi… Onunla ilk fotoğraf çekme deneyimim ise tam bir felaket – ti :) Gel zaman, git zaman; çözdüm dilini makinenin… Tanıdık birbirimizi, kaynaştık bolca… Bir süredir aklımdaydı ama yollarımızı ayırmak – aşk da karın doyurmuyor ki :) Canon 550D alacakken ben, 600D gözüme çarptı – ne fark vardır, vs. diye araştırırken öyle bir makine gördüm ki; bütçemi biraz aşsa da gönlüme hitap ettiğini anlayınca “Tamam, işte budur” dedim *-* Canon 60D idi yeni yoldaşım; klasmanı da Pro-DSLR imiş ya, olaya ne kadar ciddi yaklaştığımın ufak bir göstergesi olsun istedim – bu kadar değil tabii, devamı gelecek, bekleyiniz ;) Not: Bu fotoğraf da 60D’ nin dün evimize girişi şerefine dolapta kalan son 4 elmayı konu alarak çekilsin; makine daha bolca kurcalanacak olsa da şimdiden kullanıcının yüzünü güldürdüğü bilinsin :)
İlk Gelin – Damat Çekimim -
Nikâh gününe dair henüz toparlayamadığım fotoğraflar bekleyedursun; paylaşmak için sabırsızlandığım düğün günü fotoğraflarını görücüye çıkarmak istiyorum. Kendileri benim bu vesile ile ilk gelin – damat fotoğrafı çekimlerim olduğundan fazla da uzun yazmadan görsellere ağırlık vereceğim bu kez… Her ne kadar çekim için planlanan süre 2 saat iken 1 saat 15 dakika ile sınırlandırılsa da, kardeşimin makinesi elime alır almaz çat diye donup kalınca kendi makinemle fotoğraf çekmek zorunda kalsam da, bir türlü oturacak bank – masa türevleri gibi birşey bulamasam da bir “İLK” için çalışmam fena sayılmaz sanki :) Hadi, siz bakın, değerlendirin ve sayfamı terk etmeden yorumlarınızı iletin, olur mu? :)