Geçen gün Facebook, sayfama bir haftadır yazı yazmadığımı söyleyerek “Herşey yolunda mı?” diye sormuştu. Güldürmüştü de beni ne yalan söyleyeyim :)) Çok düşüncelisin be Facebook, ben de farkındayım da bu aralar kafayı toplayıp yazacak pek vakit bulabildiğimi söyleyemeyeceğim. Şimdi de uykudan biraz fedakarlık ederek birkaç satır karalıyorum malûm… Neyse, efendim… Lafı fazla da uzatmadan – duyanlar duydu gerçi ama – burası güncel olanı biraz geriden takip etse bile not düşmeden geçmeyeyim dedim :) Yazamıyordum; çünkü işten arta kalan zamanımda siparişlerle boğuştuğum süreç içerisinde Uzman Tv’ den gelen bir çekim talebi ile kendimi bir anda babetlerimin arasında buldum :) Hıh, bir de Instagram üzerinde anlık paylaşım yapmanın rahatlığı vardı ki üzerimde, onu da takip edenler bilirler *.* İki haftalık hummalı bir çalışma sonucu benim için ilk olan bu çekim deneyimi biraz heyecanlı ve koşturmacalı geçti… Çekim gününe kadar ayakkabıcılarda yattım desem yeridir :)) Sezonu henüz başlamadığı için bulmakta güçlük çektiğim düz…
Renkli Haftalar
İstanbul’ da hava biraz kasvetli bugünlerde ama olsun, bizim rengimiz kaybolmasın :) İyi haftalar herkese…
İkibinonüç; Burdayım Ben : )
Geçtiğimiz yılın son saatleri; böyle de ifade edince çok uzakmış gibi geldi ama geçen haftaydı işte :) Hatırladığım önce boğazımda bir yanma hissi, ardından yutkunma zorluğu ve kısılan sesim derken birkaç gün içerisinde misafirim olan, anlaşılan o ki hala da gitmeye niyeti olmayan “öksürük”… Evet, merhaba dediğim 2013 yılı bana ilk haftasında hastalık sunarken sağlığın kıymetini bilmeyi kulağıma küpe etti ancak öksürüğü iade almadığı gibi sesimi de bana geri vermedi :) Neyse, önümüzde uzuuuun günler var diyerek kendimi teselli edeyim bari; bu yıl içerisinde elbet bir gün kendime ait olan sesi duyabilirim – duyurabilirim ümidi içerisindeyim :)) Her ne kadar halsizlikten vücudum kırılsa da, ara ara başımı kaldıracak gücü kendimde bulamasam da, öyle daimi olarak yatakta yatamayan biri olduğumdan; hastalığımın da teşviki ile bir orda, bir burda memnuniyetsiz günlerin esiri oldum. Eli işlemeyince kafası çok düşünen ben, yapmak istediğim, hayata geçiremediğim planların altında ezilirken şu başladığım, ama bir türlü fırsatını…
30 Yaştan Bildiriyorum :)
Geçtiğimiz haftasonu dolu dolu geçip de dinlenmeme pek fırsat kalmayınca haftaya yorgun başladım. Her ne kadar Pazartesi eşittir sendrom, iş yoğunluğu, kafa kaşıyamama durumları demek olsa da en azından bu seferlik kendimi motive edebileceğim güçlü bir sebebim vardı :) Doğum günümdü; artık yirmili yaşlarla tamamen bağımı kopardığım gündü – aynadaki cüssem pek çaktırmasa da 30’ un içine iyice girmiş, istese de yirmili rakamları tekrar telaffuz edemeyecek biri oluverip çıkmıştım işte :)) Aman, olayı dramatize ediyor gibi mi oldum ne… Üzüldüğüm filan yok, yanlış anlaşılmasın. Sadece bundan 10 sene kadar önce 30 yaşında olmanın çok büyük birşey olduğunu düşünürdüm, geldim, baktım, öyle de değilmiş. Kandırdınız beni :)) Yine ben aynı benim işte; aynı çatlak fikirler aklımdan geçiyor, hala zıplayasım, koşup atlayasım var :) Önemli olan insanın hissettiği yaş derler ya, hakikaten öyleymiş, yıllar geçtikçe bunu daha net anlıyorum. Ben henüz 20’ lerde hissediyorum zaten kendimi; gerisi de boş sanırım… Tipimi fotoğraflarda…
Ucuz Yırttım Yahu : )
Haftasonunun nasıl geçtiğini anlayamadım. Gerçi her zaman tatil günleri bir çırpıda bitiveriyor da bu haftasonu ne evime ne kendime pek faydam dokunamadı gibi geldi… Cuma akşamını Cumartesi gecesine mutfakta bağladım diyebilirim; Deren bebeğin doğum günü için sipariş verilen havuç topları ve süslemeleri bittiğinde ben de bitmiştim :) Tüm hafta boyunca hediyelik birşeyler yapma telaşım ve neredeyse haftaiçi her gün saat 02.00 sularında uykuya geçebildiğim dikkate alınınca pilimin bitmiş olması gayet normal :)) O yorgunlukla ertesi gün kafamı yataktan kaldıramadım tabii… Öğle sularında gözlerimi açtığımda paketleyeceğim hediyelerin varlığının, üstelik ışığı kaçırmadan her bir hediyenin fotoğrafını çekecek olmanın üzerimdeki baskısıyla resmen yarışmaya katılmış gibiydim. “Acele işe şeytan karışır” derler ya; elimi çabuk tutayım derken bir de ufak bir kaza atlattım ki; verilmiş sadakam varmış :) Tepeden fotoğraf çekeyim diye üzerine çıktığım tabure ayağımın altından kayınca kendimi fotoğraf makinesi ile önce havada, sonra hemen arkamdaki koltuğun üzerinde bulmam bir oldu. Neyse ki yumuşak…
Fermuar Dikmek Diye Birşey Vardı : )
Koca hafta boyunca ha bugün yazdım, ha yarın yazacağım derken Cuma’ yı getirdim neredeyse… İyi haftalar dileyemeden iyi tatiller dilediğim bir durum söz konusu oldu ama bu seferlik de böyle olsun, kusura bakmazsınız, değil mi? :) Bugünlerde çok fazla şeye ahtapot gibi yetişmeye çalıştığımdan olsa gerek dağıldım sanırım… Ufaktan Etsy dükkanımı aktif hale getirme kararı aldım; malûm stoklarım doldu, taşıyor :) Hangi ürünleri koyayım, nasıl yapayım derken; diğer taraftan fotoğraf blogumla alakalı yapmak istediklerim beni bir köşeye sıkıştırmışken ben hâlâ çarpı işi projelerinden payıma ne düşürebilirim telaşı içerisindeyim *-* Haftaya da Deren bebeğimizin doğumgünü var, el emeği-göz nuru cici kızımıza ne yapabilirim düşünceleri sardı dört bir yanımı :) Doğumgününe sayılı günler kala son birkaç günü iyi değerlendirmem lâzım *-* Hem de doğumgününün fotoğrafçısı olaraktan büyük sorumluluk hissediyorum kendi içimde :) Fermuarlara sarmıştım ya bir dönem; hani sürekli kozmetik çantası görünümünde mini mini birşeyler dikip sıra sıra diziyordum burda *-* Hatta…
Geldi Kış Ayları…
Artık Aralık ayı gelmeden içim kıpır kıpır yeni yıl süslemelerine gidiyor elim. Bunda yabancı blogların etkisi de yadsınamaz tabii… Onların o ışıl ışıl fotoğraflarını, süslemelerini gördükçe kendi çapımda birşeyler yapmak için harekete geçerken buluyorum ben de kendimi. Zaten özellikle geçen yıldan beni tanıyanlar son güne kadar her bulduğum zamanı yeni yıl temalı çalışmalara ayırdığımı çok iyi bilir :) Yalnız yap, yap, nereye kadar… Her geçen yıl elimde artan yeni yıl süslemeleri ile ben birkaç seneye kalmaz evde geniş çaplı parti organizasyonları yaparım gibime geliyor – özellikle kırmızı – beyaz uyumu içerisinde :) Bu sene Ikea’ nın şu anten görünümlü ayaklı aparatına sardım… Hem fiyatı ucuz, hem de görünümü o kadar hoşuma gitti; ki önce bir tane, daha sonra dayanamayıp iki tane daha aldım :) Fotoğraflarını çektiğimde neyden bahsettiğimi anlayanlar olacaktır; hatta ben fotoğrafını çekene kadar siz buradan bir bakın :) Eminim Ikea’ da gezinirken rastlayıp da dayanamayıp benim gibi alanlar…
Doğadan…
Bayramın birinci günü Adapazarı’ ndaydık. Aşağıdaki fotoğraflar da eşimin akrabalarını ziyaret ederken bulduğumuz boşlukta benim doğa ile bütünleşmemin birer kanıtıdır :) Sondan iki kare de bayramlık ben oluyorum ucundan azıcık – arkalardan yerleri süpüren eteğimle tüm Sakarya’ yı temizleyip İstanbul’ a döndüm o günün akşamında :) Rahatlığımdan taviz vermememin hazin sonu diyelim ya da biz buna – bakınız ayakkabılar :))