Ortaokul – lise yıllarında resime ilgim vardı aslında. Özellikle uzun bacaklı kızlar çizip onlara kıyafetler tasarlamayı çok severdim :) Hatta bir gün resim öğretmenim bir yarışmaya katılmamı istemişti de şartlar beni fazlasıyla gerdiği için korkup kaçmıştım – yalan yok :)) Yanlış hatırlamıyorsam 3 saat gibi bir süre içerisinde jürinin önünde bir konu dahilinde resim çizmem gerekiyordu ve konuyu da o dakika öğrenecektim; yani önceden hayal kurup, az biraz kafamda ne çizeceğime karar verip de yarışmaya girmek yoktu kurallar arasında. O dakika ne geliyorsa aklına, ne geliyorsa içinden çizecektin, boyayacaktın… Ben sevmem öyle zaman kısıtlamaları dahilinde sanatsal aktivitelerde bulunmayı zaten. O dakika resim çizeceğim varsa gözüm saate takılır, panikten hiçbir şey yapamam. Kompozisyon yazmak mesela; bunun sınavına girmeyi asla anlayamıyordum. Hele ki edebiyat en çok ilgi duyduğum alanlardan biri iken kompozisyon sınavları acayip sinirimi bozuyordu. Çünkü ben zamana takılmadan yazmayı severim.. Özellikle geceleri gelir ilham perilerim.. Şimdi de böyle, çocukken de…
Yeni Yastıklar: Baykuş Sever ve Taraftar
Dikiş makinesini aldığımda ilk diktiğim şeydi yastık. Makine ile tanışmamız yeni evli olduğum aylara da denk geldiğinden, bir hevesle evdeki koltuğun rengine uygun aldığım kahverengi kadife kumaş ve döktüğü kırpıntılar hala gözümün önünden gitmez :)) Annem başımda neyi nasıl yapacağımı anlatırken ben pedala hızlı basıp parmağımı kaptırır mıyım telaşında, diğer taraftan dikerken köşeleri nasıl döneceğimi düşünürken bir de bakmıştım beş tane yastık dikmişim :)) Nasıl büyük zaferdi o gün benim için, gidip gelip yastıklarımı sevmiştim. Ve seneleri dolmadan da içlerini boşaltıp hepsini kötü emellerime alet etmiştim. O yastıkların içlerindeki elyafların dili olsa da konuşsa, evin içinde kaç yastık gezdiler :)) Neyse ki artık rahatlar; eve giden yolun hemen köşesinde bir yorgancı keşfettim, kilo kilo aldığım elyaf poşetleri kendilerini unutturdu bana *.* İlk dikiş maceram bir yana dursun – zaten daha önce anlatmışımdır eminim – ne zamandır aklımda olan, vakitsizlikten bir türlü sıra gelemeyen kılıflı yastık dikme olayına da böylelikle el…
Baykuş Çarpı İşi
Remzi Kitabevi’ nin özellikle İzmir’li yıllarımda kapladığı yer çok büyük… O zamanlar İstanbul’ un Beşiktaş’ ındaki Kabalcı’ yı bilmezdim tabii :) Varsa yoksa Konak Pier’ in içindeki Remzi’ ydi benim sıklıkla uğrak yerim… Ne çok gider, didiklerdim ordaki hobi kitaplarını, kartları, defterleri, ajandaları… O zamanlar yabancı dergilere pek pas vermezdim gerçi. Şimdiki aklım olsa arşivi bir on sene öncesinden yapardım da olsun, bu da çok geç sayılmaz :)) Ne diyordum… İşte bir çarpı işi dergisi keşfettim geçen gitmemde. İtalyan işi sanırsam :) Derginin adı: “Appassionate Di Punto Croce”. Dilini anladığımı söyleyemem ama içindeki şablonlar bir harika. Dergi fiyatları da biraz pahalı haliyle, yurtdışından geldikleri için… 40 TL’ ye kadar çıkanını gördüm, dudağım uçukladı resmen :)) Ama ne yalan söyleyeyim; kendi dilimizde yayın yapan hobi dergileri beni pek tatmin etmezken ve artık birbirinin tekrarı, ısıtıp ısıtıp önüme aynı şeylerin sunulduğu hissiyatı tüm benliğimi sarmışken pahalı –mahalı bu yabancı dergiler beni baya…
Baykuş Yaparım Ama Bir Tane, İki Tane :))
Geçenlerde bir beyefendi kız arkadaşına evlenme teklifi ederken yüzüklere bağlayacağı bir çift gelin – damat baykuş için benimle iletişime geçmişti. Geçen sene kardeşimin nikahı için 100 gelin – 100 damat olmak üzere toplam 200 adet yapıp artık baykuş görmek istememe noktasına geldiğimden olsa gerek sayı 2 olunca seve seve kabul ettim. Yoksa daha şimdi 300 tane baykuş isteyen bir kişiye üzülerek yardımcı olamayacağımı söyledim. Bir tane, iki tane neyse; hadi iki basamaklı sayılarla da baş edeyim şu şartlar altında – 50′ ye kadar olsun o da :)) Ama 100 – 200 – 300… Yok, yok… Akşamdan akşama olacak iş değil bu. Geçen seneden ağzım yandı, ben daha bulaşmam böyle işlere, hele de tam zamanlı bir işte çalışıyorken :)) Belki ilerde bir gün diyerek şimdilik toplu siparişlere pek sıcak bakmadığımı söyleyeyim ve bu sahaları ilgililere terk edeyim *.* Birer, ikişer mini yastık siparişlerinize her zaman açığım ama :))
Düğün – Dernek Hâlleri < Finale Doğru >
Blog sayfam bir bayram kutlamasında asılı kalmış – deliye her gün bayram der gibi :) Gerçi son zamanlarımı daha iyi tarif edecek bir tanımlama da olamaz herhalde *-* O kadar çok işim var ki; adeta delirdim – meselâ yarın akşam İzmir’ e gidecekken ben, şu an bilgisayar başında oturmuş, neredeyse 10 günlük fotoğraflarımı düzenliyor, bir yandan da harıl harıl bloguma yazı yazmaya çalışıyor olmamı pek akıllıca bulmuyorum – yarın işe gideceğim, daha valiz hazırlayacağım, siz düşünün halimi :) “Nerelerdeydin, sesin soluğun hiç çıkmıyor?” diye soranlara; düğüne giyecek kıyafet arayışı içerisinde olduğumdan işten arta kalan vakitlerimi mağazalarda geçirdiğimi ve kendimi harap – bitap bir halde uykuya teslim ettiğimi söyleyebilirim. Hem ebatlarım abiye kıyafete pek müsaade etmediğinden, hem de abartılı derecede taşlı, pullu bir elbise giymek istemediğimden içime sinen bir modele denk gelemedim ne yazık ki… Hal böyleyken, siyah renk tercih etmek istemediğimi söylesem de, düşünce gücü – çekim yasası mı artık…
Baykuşum Artık Yalnız Değil :)
Hatırlarsanız, bir baykuş dikmişliğim vardı günün birinde… Aramıza katıldı katılalı pek bir boynu bükük geliyordu ama bana… Sonunda dayanamayıp bir baykuş daha diktim; oyun arkadaşı oldu bizimkine :)) Görüntüsü itibari ile erkeği andırmıştı bana ilk diktiğim baykuş… Bu kez kirpikleri, rengi ile biraz daha dişi bir çizgisi olsun istedim :)) Sonra bir baktım; nazlı nazlı sokuldu bizimkinin yanına :) Artık bundan sonra baykuş ailesi iki kişi olarak mı sürdürür hayatını yoksa geniş bir aile mi olurlar; orası onların bileceği iş – ben aralarını yaptım :))) Dip Not: Bu dikiş denemesi ile beraber çift taraflı yapışkan telanın da tadına baktım – gayet kullanışlı bir şey :)
Benim de Artık Bir Baykuşum Vaarr! :)
Bim-bam-bomm! Çatlasın düşmanlarr! Benim de artık bir baykuşum var :)) Puanlı kanatları, inciden gözleri var. Kumaşı Ikea’ dan, içindeki elyaf da evdeki son cömert yastıktan :)) Aslında ayakları da olacaktı kırmızı kırmızı; dalgınlığıma gelip de onları içeri dikmeseydim :))) Ama böyle de sevimli olmamış mı, olmamış mııı? *-*