alışveriş notları

8 Yazılar Ana sayfaya dön

Fuchiko Bebekler Nereden Alınır?

Fuchiko bebekleri aldığım günden beri gerek Facebook, Instagram gibi sosyal medya kanalları aracılığıyla gerekse de e-mail ile en çok aldığım soru bu oldu sanırım; “Bu bebekler nereden alınıyor?” :) Bu kadar ilgi görmüşken bu şirin kızlar, ben de topluca bir cevap yazayım, hala bulamayan varsa faydalansın istedim :) Öncelikle Türkiye’ de kim satıyor, satıyorsa nerede mevcut, bilmiyorum ben de. İlk olarak Instagram’ da takip ettiğim bazı arkadaşlarımın fotoğraflarında dikkatimi çekmeye başladı bu kızlar, sonra fotoğraf paylaşımlarının etiketlerinde “fuchiko” yu görünce kısa bir araştırma ile menşeinin Japonya olduğunu öğrendim ve ne varsa Ebay’ de vardır diyerek orda aramaya koyuldum. Ebay sitesinde arama kısmına “fuchiko” yazarsanız, birçok satıcıya ulaşabilirsiniz, fiyatlarını kıyaslayıp size en uygun olanı satın alabilirsiniz. Tekli olarak satan da var, üçlü olarak da, altılı – yedili olarak da… Ben bir seti üçlü, diğerini altılı olarak aldım, yanında da bir tane hediye Fuchiko geldi; oldu mu size 10 kız :) Hatta…

Ayna Ayna Söyle Bana : )

Bir şey görüp aşık olursam, onu er ya da geç alırım. Hatta hiçbir zaman geç olmaz o, mümkün olan en kısa süre içerisinde benim olur :) Ona ulaşmak için tüm yolları araştırır, tüm aksilikleri minimize eder, hedefe odaklanırım :)) İş yaşamından kalma bir alışkanlık mı acaba bu; özel hayatımdaki her şeyi de kafamda gidilmesi gereken bir B noktası ve zihnimde o noktaya doğru çizdiğim oklarla süslüyorum ^_^ Bu aynanın hikayesi de farksız… Instagram’ da dolaşırken Euroflora’ nın yeni ürünlerle ilgili yaptığı duyuruyu gördüm, aynalar renkli renkli dikkatimi çekince hemen firmanın e-ticaret sitesi olan http://www.herdekora.com ‘ a giriş yaptım ve girer girmez gözlerim yerlerinden çıkacak gibi oldu :)) Kalpli ayna benim olmalı diye ayılıp bayıldım evin içinde. Sonra gördüm ki sadece kırmızısı ve mavisi var. İyi de benim evimde hadi kırmızı biraz var da, mavi çok alakasız. Tamam, sevdim çok, Alaçatı’ yı hatırlattı bana ilk görüşte. Pembesi ya da mint rengi…

Notluk : )

Aslında anlatacak çok şey birikti. Bir başlasam günlerce yazıp duracağım ama zaten dur durak bilmeyen zihnimin içinde koşuşturanlara bu aralar hiç yetişemiyorum :) Neyse, aceleye gerek yok; zamanla olur elbet… Geride kalanlar, yazılamayanlar, paylaşılamayan fotoğraflara da elbet sıra gelir bir gün… Diyerek bu haftasonu Euro Flora çılgınlığından payıma düşen onca şeyden bulup çıkardığım bu sevimli notlukları göstereyim size :) Uzun uzun yazamayacağım besbelli, bari ses vereyim ufak da olsa dedim :) Zaten yazımın başlığında da içerikte sadece notluk olduğunun mesajını vermiştim :))

Dev Rüzgâr Gülüm

Yine bir öğle arası gezmesinde “Al artık beni” diye gözümün içine baktı… Yer Paşabahçe’ ydi, zamanımsa çok azdı… “Sonra çok pişman olacaksın, beni arasan da bulamayacaksın” diye fısıldadı kulağıma tam ben arkamı dönüp gidecekken… Bir bahaneye ihtiyacım vardı onu almak için; derken buldum :) Bir gelin elinde dev bir rüzgâr gülü ile objektife ne hoş pozlar verirdi; farklı, renkli ve neşeli… Hele minik bir çocuğun eline ne de yakışırdı boyundan büyük pervane… Hayalini kurdum tek tek… Gelin de bulurdum, çocuk da bulurdum zaten… İşte, o zaman alırdım ben bunu; fotoğrafını çeker, vazosunun içine koyar, sonra yine çekerdim :)) Daha da güzel bir bahane olamazdı *-* Peki, koca rüzgâr gülü ile gayet normal birşeymiş gibi elini-kolunu sallaya sallaya işyerine gitmek… Poşetinin içinden sadece sopasını görüp de “Hayırdır, sefere mi gidiyorsun?” diye takılanlara durumu izah etmek… O kalabalıkta koca poşetle “Aman, rüzgâr gülüme bir zarar gelmesin” diye üstüne titreye titreye minibüs -…

Yine Yeniden English Home

Mağazada ilk gördüğümde tutulmuştum bu aynaya; sağını – solunu saran yapraklar, çiçekler arasında yansımamı görmek tarif edilmez bir duyguydu… Sanki altın bir de tarak vardı diğer elimde *-* “Benim olmalıydı” derken tükendiğine şahit oldum bir gün; birinin kenarındaki çizik, başka birinin üzerindeki bir çiçeğin gözüme batması derken kaçırmıştım onu… Kuşlu bir mumluk vardı bir de, değişik ebatlarda öyle sevimli gözüküyorlardı ki gözüme… Derken bir şamdan dikkatimi çekti başka bir ziyaretimde… O kaçırdığım aynanın sanki ikizi gibi yapraklı, çiçekli görüntüsüne baktığımda kendimi büyülü bir akşam yemeğinde hayal ediyordum istemsizce… Sonra bir gün o ayna başka bir mağazada tekrar çıktı karşıma… Hafif bir çizik vardı yine gözüme batan ama stokta kalan sonuncuydu, dedim içimden “Belki de beni bekliyor oracıkta”… O zaman bu özlem bir “S O N” bulmalıydı artık… Yalnız birini alsam diğerinde aklım kalacak, en iyisi üçünü de kapıp kararımı değiştirmeden kasaya yürümekti hızlı adımlarla :) Öyle de oldu; erdim muradıma…

Yeni Yıl Heyecanından Payıma Düşenler

Vitrinler süslenip alışveriş merkezlerinin önleri ışıl ışıl olurken o heyecana kendini kaptırmayan var mı acaba içinizde? Beni biliyorsunuz zaten; içindeki çocuk ruhu tek bir ışıltıyla gün yüzüne çıkarmaya hazırım her daim *-* Yeter ki birşeyler parlasın o camların arkasında, gözüme sevimli gelen birkaç oyuncak göreyim; çocuktan çocuk olurum anında :) Yeni yıl aksesuarları da zaten beni cezbeden şeylerin başında gelir. Sadece cezbetmekle kalsalar; benimle beraber eve gelmek için kendi aralarında adeta yarışa girerler ve birkaç tanesi yarışı MUTLAKA kazanır :) Geride kalanlar üzülür, ben de üzülürüm; ama hepsini de evime alamam ki; yerim dar zaten *-* Boyner’ de yıldızlı bir servis tabağı ilişir gözüme; eskitme tarzını sevdiğimden alırım. Yılbaşı bahane, fotoğraf çekimlerinde fon yapmak için kullanma fikri şahane :) Kar taneli bir evim de olsa fena olmaz hani. Hem ışıkları da yanıyor; tabii içine bir mum yerleştirseniz ;) Ve benim meleğim… Daha dün boy göstermişti burada… O kadar sevimli ki;…

Benim Oldular: Singer Kesme Tahtası, Döner Kesici ve Cetveli

Bu üçlüye kavuşmak için ne kadar uzun süre beklediğimi bilmiyorum. Bildiklerim, benim onları yabancı hobi bloglarının kendin yap projelerinde keşfetmem ve sonrasında onları nasıl temin edebileceğimin peşine düşmem. Öncesinde yurtdışından sipariş vermeyi düşünsem de gerek fiyatlarının pahalılığı, gerekse gerçekten işime yarayıp yaramayacağını kestirememem beni frenledi; taa ki Singer dikiş makinem için servisi çağırdığımda onların da bu ürünleri sattığını öğrenene kadar… Hay Allah, nasıl da aklıma gelmemişti… Üçünün toplam fiyatının ise 42 TL olduğunu duyup da, benim daha önceki araştırmalarımda karşıma çıkan yüksek meblağlı fiyatların yanında “yeme de yanında yat” türünden olunca, “Hemen almak istiyorum” moduna girdim ister istemez… Yalnız yetkili servisteki amca “Dur bakalım, bu işler öyle kolay değil” gibisinden bir manevra ile hevesimi kursağımda bıraktı. Ne yazık ki ellerinde ürünlerden kalmamıştı ve sipariş verip de temin etmeleri iki haftayı bulacaktı. Yalnız kaç iki hafta… Servisi kaç kez aradığımı bilmiyorum :) Sonunda amcanın benim adımı-telefonumu not alıp ürünler gelir gelmez…

Gel Abla, Geelll! Ne Alırsan 1 TL :)

Hatta ne alırsan 50 kuruş bazen… Bazen de 2 TL… Bazen 4 parça 1 TL bile olabilir… Kadıköy Pazarı’ ndan bahsediyorum, evet :) Geçen hafta Cuma günü ulaşabildim kendisine nihayet ve ulaştığım gibi hakkını da verdim pazarın. Bir önceki yediğim kazığın acısını çıkardım da denilebilir. Aslında yine emin değildim pazarın kurulu olup olmadığından. Herşeyi göze alıp erkenden düştüm ama yollara… Dokuz günlük tatilden pazar da nasibini alır mı, bilemediğim için biraz titrek, biraz ürkek ulaştım pazarın giriş kapısına… Yolda poşet taşıyan bayanlar her ne kadar yüreğime su serpse de ben bir kere ağzımın payını aldım; o kumaşları görmeden, onlara dokunmadan pazarın kurulu olduğuna inanmam, kimse de inandıramaz beni… Önce inanamadım zaten :) Pazar kurulu idi, evet… Satıcılar, alıcılar, çoluk-çocuk toplaşmış, gelmiş… Ama, bir eksik vardı? Bu kez de kumaşçıları bulamıyordum! İşte şu köşede fisto, gipür satıyorlardı, nereye gitmiş! Yerlere dökülen yığınla kumaşlar neredeydi peki? Hani benim bir yandan elimdeki poşetleri…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme