Son birkaç yıldır hobi malzemelerine olan yoğun ilgim tabak-çanağa kaydı, hatta son zamanlarda zirvede seyrediyordu ki; frenledim kendimi – kredi kartları malum :)) Bunda hobi malzemesi anlamında doygunluk yaşamamın mı etkisi var, yoksa Instagram’ da gördüğüm harika ötesi sunumların mı bilmiyorum ama dönem dönem bir şeye takıp o konu üzerinde tatmin olana kadar didikleyip dururum ben – işte bunu biliyorum :) Bir zamanı var, geçecek; onu bekliyorum. Ama o esnada eminim ben farklı bir şeye takmış olacağım :)) İstanbul’ a taşındığım yıllarda işim gücüm boş bulduğum her vakitte outlet mağazaları araştırmaktı; ucuza nerden kıyafet bulabilirim, nasıl daha fazla çeşit kıyafet alabilirim… Sonra derken incik – boncuk işlerine sardım. Eminönü’ ne gidip gelip türlü türlü boncuklar alıp kolyeler yapmak tutkum oldu :) Derken hayatıma dikiş makinesi girdi; o süreçte de gönlüme göre istediğim kumaşları nerede bulabileceğim benim uzun süre cevabını aradığım soru oldu. Evet, evet, sanırım en fazla vaktimi alan kısım…
Ben Havuç Topu Severim :)
İzmir’ deyken, annemin evinde yaşadığım günlerde, bundan bir 6-7 sene kadar önce yaptığım ilk havuç topları denemem aklıma geldi şimdi de… O zamanlar mutfağa adım atmayan ben, sadece Türk kahvesi yapmak ya da salata malzemesi doğramak için mutfak kapısından içeriye giren ben nerden estiyse havuç topu yapmaya karar vermiştim. Çok bilmiş gibi de, havuç topu tarifini internette bulduğumu, annemin yardımını istemediğimi söyleyip nasıl becerdiysem top olamayan bir havuç tatlısı yapmıştım :D Annem çırpınışlarıma dayanamayıp havuçlarımı kurtarmaya çalışsa da nasıl bir tarif uyguladıysam onun gibi mutfak üstadı bile havuçlarımı hayata döndürememişti :))) O günden sonra da ben havuç topu yapmaya cesaret edememiştim :))) Taa ki geçen yıla kadar… Havuçları rendeledikten sonra pekala çorba yapar gibi su koymazsam, yani hiç su koymadan havuçların ocakta kendi suyunu salıp çekmesini beklersem gayet de güzel top olabiliyorlarmış :)) Neyse efendim, bu gördüğünüz havuç topları Deren bebeğin doğum günü için hazırlanmıştı – yoğun istek üzerine :)…
Bizim Evde Sürprizli İftar Daveti : )
Geçen yıl Ramazan ayında haftaiçi iftar daveti vermek gibi bir hataya düşüp ağzımın payını almıştım, hatırlar mısınız? :) Yazdıklarımı şimdi tekrar okudum da yaşadıklarım an be an gözümün önünden geçti – ne deli cesaretiymiş diyorum şimdi :)) Hatta yazımın sonunda da şöyle demişim: ” Yalnız bu deneyimle birşey daha anlaşılır; haftaiçi yemekli misafir, hazırladığın sofradan tek bir kare fotoğraf bile çekememen olur. Zaten yemeğe kendi zor dahil olan ben, fotoğrafı da kusur kalsın derim :) ” Yazının tamamı için bakınız Çalışan Bayanın Günlüğü :) İşte, deneyimlerle öğreniyor insan zaman geçtikçe… Payıma düşen; yemekli misafirleri haftasonu ağırlamak olunca bu kez yolumdan şaşmadım. Her ne kadar iftara epey bir vakit var gibi gözükse de köprü trafiği filan derken haftaiçleri her an bir sürprizle karşılaşmak an meselesi; geçenlerde saat 20.00′ yi geçiyordu mesela ben eve ulaştığımda… O nedenle hiç riske atmadan davet gününü Cumartesi olarak belirledim, hem Pazar da zonklayan ayaklarımı dinlendirmek için…
Çilekli – Muzlu
Güneşli bir Cumartesi’ ydi; oldukça da sıcaktı. Üzerime aldığım ceketi dışarı çıkar çıkmaz çantama tıkıştırmak zorunda kaldım. Zaten ebatlarıma göre yeterince büyük olan çanta ekstra kıyafetle dolunca bir de; tereddütlerle çıktığım o yolculuk hafiften işkence olmaya başladı bana. Tereddütlerle diyorum; velhasıl yolumun bittiği yerde kollarını açmış bir diş doktoru beni bekliyordu :) Korktuğum olmadı çok şükür; doktor dişimi kontrol etti, dolgudan rahatsız olup olmadığımı sordu, eğer yemek yedikten sonra diş arasında artık kalmasından şikayetçi olsaymışım onarım yapacakmış, ben şikayetçi olmayınca cila yapıp işlemi bitirdi, ben de derin bir nefes aldım :)) ** Hoş, şikayetçi olsam da orada uzun süre ağzım açık bir halde kalacak olmamın da baskısıyla tersini iddia eder miydim; orasını da bilmiyorum işte :) Neyse, bu mevzuyu kapattık sayılır şimdilik, Allah bir daha düşürmesin o yollara – dişi ile ilgili sıkıntısı olan varsa da herkesi sağlığına kavuştursun tez zamanda; zira o koltuğa oturmak hiç eğlenceli değil :) Doktorum…
Yeni Fırının Aramıza Katılmasının Şerefine : )
Yook, bunu yapmayacaktım; fırınımı değiştirmemem lâzımdı – ben söylemiştim size, değil mi? :)) İşte canıma tak etti der, alırsan böyle; bir gün kekler, diğer gün börekler… Çok tehlikeli çoook :)) İşte bunlar da kalp olmaya yeltenmiş “topik” kekler :)) Yalnız alt kısımdan kalbe benziyor; hadi, itiraf edin *-* Kalpli kek kalıbı: Tantitoni Fırın: Arçelik {demek yenilik demek} Çay fincanı: Karaca Peçete : English Home {Her ne kadar gözükmese de – yakında bol bol boy gösterir, emin olun) Akşamın bir saati kekleri yapıp, gün ışığı yeminini bozup abajur ışığından istifade ederek fotoğrafları çeken: O ben oluyorum işte; huzurlarınıza çıkıp hepinize kalorisi az, enerjisi yüksek bir hafta diliyorum *-*
Anne Tarifi: Peynirli, Cevizli Poğaça (Kurabiye Tadında)
Bir önceki yazımda paylaştığım anne tarifi poğaçalarda aklı kalan sevgili blogger arkadaşım Ololi “Annen Almanya’lardan vermiş tarifi ama sen bize vermemişsin. Cık cık cık! Bu güzellikleri gösterip canımızı çektirdikten sonra böyle ortada bırakmak yakışmadı hiç yani ;o)” deyince hemen sıvadım kolları :) Aslında dediğim gibi hamur işleri konusunda kendime pek güvenmediğimden tarif vermekten kaçınırım, internette tutmayan yemek tariflerini beslemek istemem açıkçası :)) Kimsenin ahını almaya niyetim yok *-* Şimdi bloguma şöyle bir baktım da; zaten bu zamana kadar da çok risksiz tarifler vermişim, salata ve birkaç basit tatlı :) Mutfaktayım kategorisi altından hepsine ulaşabilirsiniz *-* Neyse, bu sefer tarifimiz anneden geldiğine göre fazla da korkmayalım. Ne de olsa ben denedim ve oldu – yedikten sonra da hâlâ yaşıyor ve burada yazıyor olduğuma göre bir sorun yok demek ki :))) Belirttiğim malzemeleri bir kap içerisinde karıştırın ve güzelce yoğurun – bileğinize kuvvet :) Yumurtanın sarısını atmayın. Sanırım cevizlerin dövülmüş olması gerektiğini…
Bu Pazar: Kelebekler, Poğaçalar
Bu Pazar kelebeklere boğdum kendimi… Bir süre burada bol bol uçuşan rengârenk kelebek görebilirsiniz – baştan söyleyeyim :) Bir de anne tarifi denedim; cevizli ve peynirli poğaça *-* Hamur işleri ile aram pek iyi olmasa da, daha doğrusu ben yaptıkça yiyecek, yedikçe de şişecek biri olduğumdan; unlu mamûl yapımına pek girişmesem de, fazla deneyimli olmamama rağmen fena bir sonuç almadım: Test ettim, yenilebiliyor :)) Her ne kadar eşim kendilerini az tuzlu bulmuş olsa da gidip gelip yediğine göre olmuş demektir *-* Hem fazla tuz sağlığa zararlı :)) Ha bu arada, taa Almanya’ lardan bana telefonda tarifi verip, “Yaptıktan sonra fotoğrafını çek de internete koy, bakayım” diyen, son dönem teknolojik trendlere oldukça uyumlu anneme de kocaman bir alkış :))
Pratik Bir Atıştırmalık: Akdeniz Usulü
Adını bilmiyorum; çünkü ben uydurdum :) Komşu Fırın’ ın “Akdenizli” isimli mamalarından esinlendim desem – yiyenler anlayacaktır… Yapılışında pek birşey yok aslında ama yine de fikir vermesi için not düşmekte fayda görüyorum: Malzemeler: Beyaz peynir, maydanoz, dilimlenmiş zeytin, mısır, domates rendesi, nane, tuz, zeytinyağı Yapılışı: Maydanozlar kıyılıp rendelenmiş peynir, zeytin, mısırla karıştırılarak arzuya göre nane, tuz eklenip üzerine az miktarda zeytinyağı gezdilerek harç yapılır. Ekmeklerin üzerine domates rendesi sürüldükten sonra hazırlanan harçtan eklenerek fırına verilir. Ekmekler biraz kızardıktan sonra servis yapılır. Not: Peynirin orta yağlı olanı makbuldür; nanenin kattığı tat ise müthiştir; hele elinizde üç-beş ceviz parçası da varsa serpiştirin üzerine… Bir Pazar kahvaltısında ister konuklarınıza ikram edin, ister aile saadetinize dahil edin :) Yalnız benim “koca koca” gibi obur olanı varsa evinizde, bu mamanın sadece birkaç fotoğrafı ile yetinmeniz gerektiğini de bilin :))