Günlerden Pazartesi… Sabah yolda giderken aklıma geliyor; işyerindeki dolabımın anahtarını diğer çantamda unutmuşum. Eve geri dönme ihtimalim sıfır. Neyse ki bir gün idare edebilirim sanırım. Köprüde kaza var, trafik almış başını gitmiş. An itibari ile mesaiye zamanında yetişebilmem imkansızlaşıyor. Derken ek bir vesait daha kullanmak zorunda kalıyorum; ki daha fazla gecikmeyeyim. Bingo; bugün yol masrafını katladın Demet! Bilgisayar karşısında birşeyler kemiriyorum :) Derken ağzımın içinde bir gürültü. O da nesi! Dolgu yapılan dişim kırılmış!! Tam da sırası. Öğle yemeğindeyim. Kutu içeceğim kendisini içtirmemekte ısrarlı. Ve kazandı. Çünkü kutunun açma kısmı elimde kalakaldı; ben duruma bir hayli şaşkın, karşımdaki içecek ise mutluluktan uçtu, uçacak!! Kitapçıda kasaya yöneliyorum. Kasa bozuluyor nasıl oluyorsa ve kasiyer çıldırarak orayı terk ediyor :) ………. Şaka değil, hepsi gerçek! Her biri de sadece dört saat içerisinde geldi başıma. Hiç oflamadım, puflamadım halbuki, sessiz sakin kabullendim. Gülümsemeyi de bildim. Ama zincir gibi aksilikler dur durak bilmedi işte bugün.…
Şükretme Egzersizi
Madem o kadar kişisel gelişim kitabı okuyoruz, okuduklarımız sayfalarda kalmasın, uygulayarak pekiştirelim, hayatımıza olumlu enerjiyi davet edelim, değil mi ama? :) Çünkü neymiş? Evren bir fotokopi makinesiymiş. Yani; neye odaklanırsan hayatında onu çoğaltırsın, o yüzden biz güzel düşünelim, güzellikleri çoğaltalım. Bardağın dolu olan kısmını görmek -görmeye çalışmak hiç değilse ilk başlarda – ne kadar zor gibi gözükse de zaman zaman, hele hele dibe vurduğumuzu hissettiğimiz zamanlarda, insan ruhuna iyi geldiği su götürmez bir gerçek. Bir kere insan kendisini iyi hissetmeyegörsün; tadından yenmez :)) Hem Polyanna olmanın kime ne zararı var ki? :) Keşke her daim pembe gözlüklerimizle bakabilsek etrafa, sonuç itibari ile şeker pembe rengine bürünmüş bir patron fena olmazdı hani ;)) Şimdi bu egzersizle o gözlükleri pekala tekrar takabiliriz, çünkü herkesin birer tane pembe gözlüğü vardır mutlaka, ya başının üzerinde unutmuştur, aranıyordur nerede olduğunu; ya da gözündedir de camlarının tozunu almak gerekiyordur arada bir… Bu yazıyı yazmaktaki amacım da…
Yaz Gelince
– Burası buz gibi oldu, kapatır mısınız lütfen şunu? – Ayy, fenalık bastı, biraz açsak olmaz mı? – Boynum tutuldu resmen yaa… Hepimiz hasta olacağız! – Dışarısının kaç derece olduğundan haberin yok sanırım?! Bu sıcakta açmayacaksak ne işe yarayacak bu?? – Çok üşüyorsan üzerine hırka getir! – Yaa nasıl birşey bu; resmen ayaklarım dondu! Çizmelerimi giyeceğim yarın vallahi!! – Biraz cam açsak peki, hem hava gelir! Bu çok sağlıksız… – Sen kuytuda kaldığın için seni çarpmıyor ama direkt benim üzerime geldiği için gerçekten çok rahatsız oluyorum. – Biraz dereceyi yükseltebilir miyiz? … Örnekler çoğaltılabilir, hatta daha çirkefleri eklenebilir :) Yaz gelince en çok konuşulan konulardan biri bu olsa gerek; Aç-Kapa: Klima :)) Havaların ısınmasıyla klima etkisinden rahatsız olanlarla o soğuğu iliklerinde hissetmek isteyenlerin mücadelesi başlar adeta. Kaç şirket gördüm, kaç çeşit topluluk içerisinde bulundum, kaç insan geldi geçti 29 senelik ömrü hayatımdan… Şu yaz sıcağında değişmeyen birşey varsa o da…
Aykut Oğut | Benim Kitabım; Okundu, Bitti…
Pazartesi günü aldığım bu enfes kişisel gelişim kitabı Çarşamba günü okunmuş kitapların arasına katılıp çoook öncelerden alınan ve okunmayı bekleyen onca kitabı kıskançlıktan çatlattı adeta… Evet, Aykut Oğut’ un aynalı kitabından bahsediyorum. İsimsiz olarak çıkarılan bu kitap kapak tasarımı ile benden zaten tam not almışken içeriği ile bir on puanı daha hak etti. Bir önceki kitabını (Evrenden Torpilim Var) okuduğum için gayet yüksek beklentilerle sayfalarını çevirmeye başlamıştım; ki hayallerim de suya düşmedi neyse ki… İlk etapta kitabın fiyatını yüksek bulup satın alma sürecini uzatsam da, internetten daha ucuza kitabı bulsam da fazla bekleyemeden kendimi tekrar kitapçıda buldum :) İyi ki de beklememişim; çünkü gerçekten verdiğiniz parayı hak ediyor – kolay kolay bu cümleyi kullanmam ;) Hani o sıkıcı kişisel gelişim kitapları var ya; onları unutun bir kere. Yazar adeta sizinle konuşuyor, sohbet ediyor. Hele hele sayfa aralarına serpiştirilen Necati-Ayten diyaloglarını sizin de çok seveceğinize eminim. İlk kitabı okumadıysanız, tavsiyem öncelikle…
Denemeler Kurbanı 19 Mayıs :)
Bir 19 Mayıs tatilinden herkese merhaba! Yorgun olduğum için yine öğleye kadar uyurum diye tahmin ediyordum ama öyle olmadı; 09.00′ da açıldı gözlerim :) Benim garezim haftasonlarına imiş; bunu da anlamış oldum :)) Blogger okuma sütununda benden zaman zaman denemeler gören ve ses 1,2,3 tarzında yorumlar bırakan arkadaşlarım; hepinize çok teşekkür ederim *-* Problem mi olduğunu sormuşsunuz. Aslında uzun zamandan beri var diyeyim. Wordpress’ e taşındığım günden beri blogumun güncellemelerinin görülememesi ile ilgili geri bildirimler alıyordum. Oldu derken, olmadığını duymak; hele hele bazılarının güncellemeleri alıp bazılarının ise alamaması iyice kafamı karıştırıyordu. Birşey bende askıda kalmamalı; gece-gündüz çalışırım üzerinde o konuyu netleştirmek için. O nedenledir ki; bozuk bir plak gibi arada “Deneme, deneme” diye çizip durdum :)) İçinizden bana saydırmadınız inşallah! :D Vallahi tek amacım şu sorunu çözebilmekti. Beni izlediğini sanıp üstüne hiç yazmadığımı düşünen insanlardan mesajlar almak yeterince üzdü zaten beni :/ Ha, sadete gelelim; çözdüm mü peki sorunu? Hala…
Benim Kitabım :)
Kişisel gelişim kitaplarına olan merakım aşikar. Özellikle evren’sel konular son zamanlarda listenin başında, bilmeyen kalmadı sanırım :)) Aykut Oğut’ un “Evrenden Torpilim Var” kitabı ile iyice depreşen ilgim yeni çıkan kitabı ile bu aralar tavan yaptı yine… Siz bu fotoğrafı aynanın karşısında çekildiğimi düşünedurun; aslında fotoğraf kitabın ta kendisi *-* Kitabın içeriğine ne kadar uygun bir kapak seçimi olmuş, değil mi? İsimsiz bir kitap… Senin kitabın… Kitabı her kapattığında üzerindeki ayna sana eşsizliğini ve herşeyin senin elinde olduğunu vurguluyor adeta. Kitabı bugün aldım ve ilk kitabı gibi bir çırpıda bitecek gibi gözüküyor… Bitsin; yorumlarımla burada olacağım… Not: Canon’ umla ilk poz da bir kişisel gelişim kitabının kapağında olacakmış; neye niyet, neye kısmet :) Belki de evrenden bir mesaj bu – olamaz mı? :)
Sohbet
Sanırım blogspot uzantılarına erişim yasağı bugün itibari ile kaldırıldı; sanırım diyorum, çünkü şu son iki ay içerisinde o kadar abuk olay yaşadım ki artık neye inanacağımı bilmiyorum. Ama yok, yok; benim bilgisayarım blogspot uzantılı bir blogu açtıysa bu yasak artık kalkmıştır :) Hadi gözümüz aydın olaaa! ;) Bu süreç içerisinde hiç kimseyi doğru düzgün takip edemedim desem yalan söylemiş olmam. Zaman zaman telefon ekranından okuyabildiğim satırlarınıza her ne kadar yorum yapmak istesem de telefondan internet bağlantısı biraz sıkıntılı olduğu için çoğunlukla yazdığım yorumları size iletemeden kendi kendime konuştum durdum O_o Okuyamadığım bir yığın paylaşımınız olduğundan eminim, ağır ağır da olsa açığı kapatacağıma söz veriyorum ;) Bilenler vardır; ben blogspot yasağı sonrasında kendi alan adıma taşındım, adresimde değişiklik olduğu için beni tanımakta güçlük çekenler olabilir. İşte bu noktada ihtiyacı olanlara bir ipucu: Heeey, ben Cheerful Demet; hatırladın mı? :)) Bak, en tepeye tazecik çekilmiş resmimi de koydum; bu kabarık saçlardan artık…
Teoride İlkbahar
Öyle özledim ki güneşli havaları; bu sene kara bulutlar terk edemedi bir türlü buraları… Arada güneş yüzünü gösterdiğinde havalar ısınıyor diye ümitlenirken aniden yağan yağmur tüm neşemi silip süpürüyor bir anda… Sanki Nisan ayında değiliz… Zaten neymiş; teoride ilkbaharı, pratikte sonbaharı yaşıyormuşuz. Bence mevsimlerden şu an kış; donuyoruz resmen… Bu fotoğrafı da geçtiğimiz haftasonu mini fotoğraf gezimiz esnasında güneş yüzünü gösterdiği bir ara çekmiştim; elimde baharın tek kanıtı gibi kalakaldı öylece…