Nikâh gününe dair henüz toparlayamadığım fotoğraflar bekleyedursun; paylaşmak için sabırsızlandığım düğün günü fotoğraflarını görücüye çıkarmak istiyorum. Kendileri benim bu vesile ile ilk gelin – damat fotoğrafı çekimlerim olduğundan fazla da uzun yazmadan görsellere ağırlık vereceğim bu kez… Her ne kadar çekim için planlanan süre 2 saat iken 1 saat 15 dakika ile sınırlandırılsa da, kardeşimin makinesi elime alır almaz çat diye donup kalınca kendi makinemle fotoğraf çekmek zorunda kalsam da, bir türlü oturacak bank – masa türevleri gibi birşey bulamasam da bir “İLK” için çalışmam fena sayılmaz sanki :) Hadi, siz bakın, değerlendirin ve sayfamı terk etmeden yorumlarınızı iletin, olur mu? :)
Nikâh Masasına Oturdun İşte…
Eğer işyerinden öğleden sonrası için izin aldıysam, sabahtan nasıl bir hızla çalışıyorsam işten çıkmama en az bir saat kala tüm acil işlerimi toparlamış oluyorum :) Son dakika aksiliklerine pek tahammülüm olmadığından, çevremde işimle ilgili bilgi alışverişinde bulunmam gereken her kim varsa da o gün burnundan getiriyorum *-* İşte böyle adrenalini yüksek bir Cuma gününe “Merhaba” dedim :) Saat 12.30 olduğunda Anadolu Yakası’ ndan Avrupa Yakası’ na geçmek için mücadelem çoktan başlamıştı bile… Eve git, kıyafetleri ayarla, saçı-makyajı yap; arada “Ne durumdasın?” diye arayıp duran kocaya laf yetiştir derken nikâh şekerleri sepetini kaptığım gibi soluğu gelin arabasında aldım. Gayet neşeli bir şekilde, oyun havaları eşliğinde gelini kuaförden almaya giderken ne olduysa öyle bir trafik içerisinde kaldık ki; hani arabanın bulunduğu noktadan kımıldamadığı o geçmez dakikalar arka arkaya sıralanır, hani hep de en acil işinin olduğu zamanı bulur ya – işte bizzat onu yaşadık, deneyimledik. Bana günler öncesinden kendi nikâhına geç kalsan…
Mevzuu Karışık…
Şu an sanırım üçüncü, belki de dördüncü kez yazıma yeni bir giriş yaptım. Aslında siz bilmiyorsunuz; ses veremediğim süreçte kaç kez yazdım, sildim ben… Kafam yoğun bu aralar benim; evet doğru ifade bu sanırım – fazla şey düşünmek zorunda olduğum bir dönemdeyim ve bu sebeptendir ki belki de kurduğum cümlelerin sonunu getiremiyorum çoğu zaman… Günübirlik İzmir yolculuğum oldu bu boşlukta… Yalnız “Oooo, İzmir’ e de gitmişsin” diye hafiften tatil göndermeleri yapanlara üzülerek devlet dairelerinde güneşlendiğimi belirteyim. Hatta eşimle beraber sabah 08.30 – akşam 17.30 yaptığımız mesai, benim bir banka kuyruğunda çileden çıkıp gözyaşlarına boğulmamla bayağı bir renklendi. Nasıl bir sınavdı bilmiyorum ama; insanların nasıl cinnet geçirdiklerini bizzat anladığım ender dakikalardan biriydi, bir kez daha yaşamamak temennisiyle… Veraset, intikal, vergi, belediye ve türevleri, cümle içerisinde çokça kullandığım kelimeler son zamanlarda… Hem yabancısı olduğum bir konu, hem de araya mesafelerin girmesi ile iyice güçleşen, sıkıntı veren süreç nihayet sona yaklaşıyor diyebilirim. Yani…
Deren Bebek Büyümüş :)
Bütün bebekler mi çok tatlı yoksa bu kıza özgü birşey mi ya da herşey kıvırcık saçlarıyla mı alâkalı bilmiyorum ama ben bu kızı bırak canlı canlı görmeyi, fotoğrafını bile her gördüğümde yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum :) Hatta öyle ki; geçtiğimiz Cumartesi günü bize geldiğinde diktiğim tüm yastıkları yere atıp üzerinde zıplamasına müsaade ediyor, tek memnuniyetsizliğimi o objektiften kaçtığı anlarda yaşıyorum :)) Peşinden ben de koşarken, elimde fotoğraf makinesi ile yerlerde sürünürken kendimi egzersiz yaptığıma dair avutmaya çalışıp yakalayabildiğim (!) anlardan bazılarına sizleri de ortak etmek ve bu vesile ile, çocuk fotoğrafı çekmenin ne zor olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum :))
Fotoğraflarım Var :)
Günler koşturmaca içerisinde hızla akadursun, ben bulduğum her fırsatta elime geçirdiğim ne varsa fotoğrafını çekmeye devam ediyorum :) O zaman kimi son günlerimle alâkalı, kimi alâkasız, yine de beni anlatan birkaç kare olsun bugünlük burada… Sözcükleri biraraya getirip cümle kurmaya pek de vakit bulamadığım şu son birkaç günde biriken fotoğraflar imdadıma yetişip sesimi bir şekilde sizlere duyursun :) {Annemin evinde bulup kapıp getirdiğim dikiş cenneti} {Paşabahçe’ de aklımı çelen mumluk} {Yemelere doyamadığım yeşil mercimek salatası} {Kendileri ile dekupaj yapacağım günlerin hayali ile stokladığım English Home peçeteleri} {Yıllarca köşede bekleyip sonunda bir amaç (*) için kullanılan mumlu iplerim} * O bahsi geçen amaç ilk fırsatta huzurlarınızda olacak :)
Herşey Fotoğraf İçin : )
Cumartesi günü Türk kahvesi almaya gittiğimde gözüme çarpan çakıl taşı çikolataları masum birkaç fotoğraf çekmek için alındı :) Keşke sadece çikolata alıyor olsam fotoğrafını çekmek için… Gözüme estetik gözüken, sevimli bulduğum, hoş olduğunu düşündüğüm herşeye bulaşmaya başladım, artık kendimden korkuyorum :) Meselâ, şu puanlı çatal-kaşık-bıçak sadece bir adet elimde – sebebini anladınız siz :)) Tabii çikolatalara eşlik eden mini tepsinin de bir tane olduğunu söylememe gerek yok sanırım :)) Öyle fazla kek, pasta da yapmam ama muffin kağıtlarını da alıp sakladığımı görüyorum bu fotoğraflara baktığımda :)) Hakikaten çöpçü müyüm ben diye düşünüyorum bir yandan :)) Diğer taraftan da kendimi teselli ediyorum – en azından çikolataların hepsini eşim yedi, ben sadece fotoğraflarını çektim diye :))
İyi Haftalar – Neşeli Yumurtalar : )
Ne zamandır “İyi Haftalar” dilekli bir yazı yayınlayamıyordum. Hazır bu Pazar fotoğraf makinemi elime almışken bana eşlik eden yumurtalarım bir Pazartesi gününü şenlendirebilirler diye düşündüm :) Bu yumurtaları “Ben boyadım” demeyi çok isterdim ama kendileri annemin hediyesi olup bir uçak yolculuğunda kırılmadan sahibine ulaşmayı başarmışlardır :) { Zaten mümkünse boya işlerine hiç girmeyeyim ben – arada aşkla yanıp tutuştuğumda birkaç sprey boya kutusu yeter de artar bana :)) } Eh, ne diyorduk; işte bunlar neşeli yumurtalar, size de iyi haftalar :) Not: Nikah şekerlerini yapmaya devam ediyorum; hem gelin hem de damat baykuşların vücutları hazır, artık süsleme aşamasındayım :) Bir gün burada olup boy gösterecekleri ümidi ile “Ufaktan damadın şapkasını kesmeye doğru yollanıyorum” diyecektim ki tam; baktım saat 01.00 olmuş, en iyisi ben bir yatağıma uğrayayım :))
Yıkılmadım, Ayaktayım :)
Pazartesi günü işyerinde bilgisayarımı açtığımda tam 1015 adet mail bana göz kırpıyordu :)) Ortalama 45 dakika kadar tüm mesajların düşmesini bekledim; ki o bile yeterince zaman alıcıydı :/ Yok, hepsi benim cevaplamam gereken mailler değildi, çoğu bilgilendirme amaçlı, acil olan işler zaten halledilmiş ama yine de bir elden geçirmek lâzım her birini tabii… Yoksa benim içim rahat etmez *-* Ve bugün Çarşamba; sanırım saat 17.00 gibi rahat bir nefes aldım. Artık siz düşünün neyle cebelleştiğimi :)) Eve geldiğimde kolumu kaldıracak gücümün olmaması ve rutinime aykırı saatlerde yatağa yönelme durumları baş gösterince biraz uzak kaldım buralardan istemsizce… Hayat bazen ne zor :) Hatta dün gece yarısına kadar dayanabilseydim, çekiliş yazımı yeni yorumlara kapatacaktım da ha şimdi, ha bir saat sonra derken baktım katılımlar bugün de devam etmiş – kimseleri kıramadım, kimselere kıyamadım; isteyen herkesi dahil ettim. Ammaaa, biraz önce şu tiki kaldırabildim de; artık katılımcı listesini oluşturma, ardından çekilişi gerçekleştirme aşamasına…