Mutfağımın duvarındaki pano – English Home’ da kardeşlerini bulabilirsiniz; Hobi odamdaki kutu – Sushico kutularından birinin geri dönüşmüş halidir; Üzerime giydiğim hırka – LC-Waikiki’ de tüm bedenleri mevcuttur;
Küçük Şeyler
Yüzüklerin Efendisiyim :)
Eskiden yüzük takamazdım. Çok hoşuma giderdi görünce ama birkaç saat parmağımda durur, sonra da fırlatır atardım o yüzüğü parmağımdan. Sanırım bunda kıvırcık saçlarıma takılmaları da etkili :) Saçlarımla çok oynadığımdan bukleler arasında asılı kalan parmaklar pek işime gelmiyor haliyle :)) Nişanlandıktan sonra da yüzüğe alışmam epey vaktimi almıştı; kaç kez evde unuttuğumu bilmem :) Zamanla kaynaştık neyse ki… Ve sayesinde ben yeni yüzüklere de yelken açmaya başladım… Parmaklarım ince olduğundan gösterişli yüzükler kendilerini pek bir gösterdikleri için (!) minyatür (kendim gibi) yüzüklerle daha rahat ediyorum. Geçen gün de evimin yolundaki mağazada bu yüzükleri tanesi 5 TL’ ye bulunca bir değil, on tane almışım nerdeyse!! :D Ama hepsini bir günde almadım, yolumun üzeri olunca her uğramamda farklı bir yüzük keşfedip hepsini koleksiyonuma kattım. Tamam, hepsini değil; yarısından çoğunu :)) Bakalım neler almışım, dökelim şimdi yüzüklerimizi… Tabii sonra bilelim sizin de favorinizi :)
Elinizde Bir “Canon” Varsa…
Yanına yaklaşmaya korktuğunuz kedilere objektifinizi yönlendirebilir, Sokaktaki renkli, ışıldaklı şeylere iştah kabartabilir, Çiçeklere karşı içinizden taşan sevgi seline kendinizi kaptırabilir, Hayatınızda hiç ot görmemiş gibi davranabilir, Görselini nerede kullanacağınızı dahi bilmeden gördüğünüz bir tabelayı baş tacı yapabilir, Hiçbirşey bulamasanız Taksim’ in göbeğinde eşinizi nişan alıp sonra “Bunun adı portre fotoğrafı” diye kafa ütüleyebilirsiniz :))
Bir “Demet” Fotoğraf :)
Fotoğraf çekmeyi sevdiğim kadar Photoshop programı ile fotoğraflar üzerinde oynamaktan büyük keyif alıyorum. Hatta o kadar ki; bazen vaktin nasıl geçtiğini bile anlamıyorum :) Eşim bilgisayar karşısında beni kaybettiğinden şikayet ederse, ben mutlaka oralarda bir yerde kendimden geçmişimdir :) Elimde değil ama; ucundan biraz yaratıcılık girsin işin içine, kolay kolay bırakmam ben peşini, sonra uyku-muyku hak getire… Bu eğlenceli fotoğraflar da arka arkaya çekimin nimetlerinden :) Aklınızda olsun; fotoğraf makinenizle “sürekli çekim” yapmak sürpriz karelere imza atar; özellikle bebek, çocuk fotoğrafları çekiyorsanız… Deneyin, farkı göreceksiniz ;)
Aksesuarlarıma “Canon” Etkisi
Tasarım konusunda ne kadar yetenekli olursak olalım, el emeği ürünlerimizi iyi fotoğraflayamazsak eğer tüm uğraşımızı çöpe gitmiş sayabiliriz. İyi fotoğraf çekmenin altın kurallarından biri de şüphesiz gün ışığından faydalanmak. Ben çook eskiden gün ışığı deyimini güneşli hava ile karıştırır, güneş tam tepedeyken çektiğim fotoğraflarımda neden o doğallığı yakalayamadığımı düşünürdüm kara kara :) Sonradan öğrendim ki – gerçi bunu öğreneli çok olmuyor – altın saatler sabahın çok erken saatleri ile gün batımı zamanıymış… Güneş tam tepedeyken çekilen fotoğrafların da insan portreleri, nesneler üzerinde derin gölgeler oluşturmaktan başka hiçbir katkısı yokmuş ki; bu da zaten istenmeyen bir şey… Ben de Canon’ umla yeni bir gezintiye çıkarken bugün, yanıma birkaç aksesuarımı aldım çok öncelerden tasarladığım. Genelde beyaz karton ya da bir kitap sayfası üzerinde fotoğrafladığım ürünlerimi bu kez parktaki tahta masa üzerinde kamera karşısına aldım. İşte buraya taşıyabildiğim birkaç görsel – yeni makinemden eski aksesuarlar; Yer: Yıldız Parkı
Elim, Ayağım, Gözüm Canon :))
Herkes aynanın karşısına geçip kamera ile poz veriyor ya; ben de dedim değişiklik olsun; lens kapağı ile vereyim ilk pozumu, haha :D Tabii, diğer poz da aklımda; onun için doğru zamanı beklemedeyim :p Fotoğraf demişken bu kadar kısa kesmeyelim, değil mi? Bu aralar zaten boş kaldığım her dakika fotoğrafçılıkla ilgili kitaplar kurcalayarak, yeni siteler keşfederek geçiyor. Haftasonları için planlar yapıp duruyorum – havalar müsaade ettikçe; İstanbul’ u didik didik etmem lazım :) Bilir misiniz; ben daha Canon ile tanışmadan yıllar yıllar önce fotoğrafları inceler, şu arka planın nasıl silik, flu, blurlu bir hal aldığını merak eder, dururdum. Hele ki ETSY ile tanışınca el emeği adı altında satılan ürünlerin o fotoğraflarına öyle hayran hayran bakardım ki “Yok arkadaşım” derdim, “Bunlar ya tasarımlarını başkasına yaptırıyorlar ya da bu fotoğraflar için özel fotoğrafçı tutmuşlar” :)) Eminim bunun için fotoğrafçı tutanlar da vardır ama genel olarak kazın ayağı öyle değilmiş -* Ben arka plan…
Geçtiğimiz Cumartesi
Güne Koçtaş’ a uğrayarak başladım. “Koç-taş’ a gidiyorum, hobi odamı çok seviyorum” diye mırıldana mırıldana gidip birsürü şeyde aklımı bırakıp döndüm :)) Hani kendinden yapışkanlı desenli kağıtlar var ya, onlardan alıp şu meşhur Sushico kutularımı adam etmekti amacım, tabii amaç dışı ufak tefek şeyler de her an alışverişiniz kapsamına girebilir. Mesela, bu şarkı söyleyen kuşlu priz sticker’ ı gibi :) Sonra bir hevesle oturup Sushico kutularından birini leopar kutuya döndürdüm :) Pek havalı oldu, nereye konduracağımı bilemedim :)) Akşam Taksim’ e gittik – eşimin bir arkadaşının doğumgünü vesilesi ile. İstiklal Caddesi çok kalabalıktı. Genelde pek gitmediğim bir yer olduğu için o daracık yollarda, insan selinde bunalmadım desem yalan olur… Yine de ışıkları fotoğraflamak eğlenceliydi. Her ne kadar sigara dumanından rahatsız olsam da; Kalamar tavanın tadı enfesti :) Leopar kutu mu? Onun içini doldurdum, evet :) Detayları bir sonraki yazımda olsun ;)