Geçtiğimiz Cumartesi günü Eminönü’ ne gittik. Sebeb-i ziyaretimiz, ilk olarak baykuş gelinimizin çiçek buketlerini, ardından magnet mıknatıslarını bulmaktı. Neyse ki aradığımız her ne varsa elimizle koymuş gibi bulduk, fazla uğraşmadık; zaten öyle bir malzeme cennetinde bulamasak ayıp ederdik :) Hatta ben bulabildiklerimin dışında bulmayı akıl edemediklerimi de görmemek için orada dolaştığım süreç içerisinde hafiften gözlerimi kapattığımı itiraf edebilirim :)) Öyle durumlarda her an baştan çıkabilirim; vukuatlarım mevcuttur yani *-* Nikah şekerlerinin tüm malzemeleri de böylelikle tamamlanınca geriye bana kalan bol sabır oldu :) 100 tane damat, 100 tane gelin baykuşun tüm keçe kesimleri bitti bitmesine de parçaları birleştirme işi de bir o kadar el oyalayacak gibi gözüküyor… Ben her zaman bir şeyi yapmaya başlamadan önce sonucunu fazlasıyla merak eden bir tip olduğumdan ilk baykuş çifti yapıverdim heyecanla *-* Keçeleri keserken olduğu gibi parçaları birleştirme kısmında da işleri gruplara ayırdım kendi içlerinde. Meselâ, önce sadece gözleri yapıştırıyorum, ardından burunları… Bu şekilde…
Gelinin Ayakkabısı .. ♪ …
Cumartesi gecesi saat 01.00′ i geçiyordu ayakkabıları elime aldığımda. Zaten en parlak fikirler ya aklıma gecenin bir yarısı gelir ya da mesai saatlerinde onca işimin arasında :)) Elime ayakkabıları alıp şu bağcıkları çıkarsam, yerine beyaz saten kurdele geçsem nasıl durur dememle başladı herşey… Bir anda baykuşlar köşeye itildi ve sadece kurdelenin nasıl durduğuna bakacakken ben, ayakkabıyı süslediğime şahit oldum :)) Zamansız bir şekilde elime alacağımı biliyordum da bu ayakkabıları; alır almaz da “Budur” diyeceğimi tahmin etmiyordum :)) Kendimi bile şaşırttım kısaca *-* Spor ayakkabı olunca mevzû bahis, ne kadar şık durabilir endişesi içerisindeydim açıkçası. İşin içinden nasıl çıkarım diye düşünürken; süslemede yarım inciler yine kurtarıcım oldu. Gelinimiz göz alıcı birşeyler olmasını istediği için de incilerin aralarına minik parlak çiçekler serpiştirdim. Saten kurdelenin yarattığı fark zaten anlatılmaz, yaşanır :) Eşim her ne kadar fark olmadığını iddia etse de – onun aksini kasten sunduğunu biliyorum :) Zaten bana baykuşları unutturup, aklımı çelen…
Düğün – Dernek Hâlleri : )
Madem düğün – dernek konulu çalışmaların bitmiş hâllerini şu an için yayınlama imkânım yok – e, çünkü bitemediler; en iyisi ufak tefek bir yerlerden başlamak, yapım aşamaları, plân – proje kısımlarına dahil etmek sizleri de kıyısından köşesinden :) Şu gördüğünüz kaplar içerisindekiler benim nikah şekeri olacak gelin – damat baykuşlarımın :) Gözler, şapkalar, taçlar… Göremedikleriniz sepetin içinde stoklanmış vaziyetteler… Fırsat buldukça bir elimde makas – hatta makaslar – bir elimde keçeler; kesip duruyorum :) Salonun ortasındaki sehpanın üzerine tamamen yayılmış durumdayım. Keçelerden uçuşan tozlar, yayılan kırpıntılardan ötürü halıları da kaldırdım bir kenara; her an taşınacakmışız gibi “rahatsız” bir şekilde yaşayıp gidiyoruz bu aralar :) Sanırım beni en çok oyalayan kısım gözler oldu. Bir baykuşun iki gözü, iki baykuşun dört gözü var derken; bir boy büyük, bir boy küçük daire kesme sevdasına girişince; elimde toplam 800 tane yuvarlak keçe parçası olması gerektiği gerçeği ile karşılaşmak tahmin edersiniz ki nasıl mutlu etti…
Kumaş Kaplı Düğmeler
Artık kumaşları değerlendirmenin bir yolu da elde tek kalmış ya da eskimiş düğmeleri kaplamak olabilir, hem bu durum düğmelerin de işine gelir sanırım, tabii benim de :) Düğme kaplama makinem yok ne yazık ki; henüz kendisine denk gelemediğimden, ayrıca denk gelmek için de bilinçli bir şekilde çaba sarf etmediğimden; bildiğiniz iğne – iplik kullandım şu aşamada :) Düğmelerin boyutundan biraz daha büyük olarak kumaşları daire şeklinde göz kararı kesip kenarlarından dikerek büzüp düğmeleri içine yerleştirdim ve alt kısımdan ek dikişlerle sabitledim. Düğmeleri kaplarken amacım ilk etapta bir keçe üzerine silikonla yapıştırıp renkli bir yaka kolye yapmaktı ama bir türlü içime sinen bir düzenleme yapamadığım için şu an kapladığım düğmeler ne olalım diye gözümün içine bakıyorlar masanın üzerinde :)) Beklesinler biraz daha köşede; elbet bir süslemede, belki de bambaşka bir şeyde boy gösterirler – hem bu tarz detaylar hazır olduğunda, acil durumlarda hayat kurtarıyorlar adeta ;)
Fermuarlı “Patchwork” El Çantası
Hem fermuar dikmeyi öğrenmişken hem de “patchwork” konusu bu aralar ilgimi fazlasıyla çekerken ikisinin de tek bir projede boy göstermesine “Hayır” diyemedim ve ortaya böyle bir sonuç çıktı; Not: Kendisi, bir 23 Nisan tatili projesi olup; “Neşe doluyor insan” tümcesinin resimli bir kanıtıdır :)
Nisan 2012 Hobi Dosyası
Bu yılın Nisan ayı demek benim için fermuar dikebilmek demek, küçük kumaş parçalarını bir araya getirebilmek ve üstelik sonuçtan memnun olabilmek demek, bir – iki – üç tane ya da daha fazla el çantası, kol çantası demek, araya birkaç yastık sıkıştırabilmeyi başarmak, yeni yeni kumaşları dikerken dikiş makinesine biraz daha aşina olmak, bir zamanlar gözüme zor gözüken dikiş projelerine artık “Ben bunu yaparım ki!” diye bakmak ve ucundan azıcık farklı şeyler dikebilmek için kendime daha çok güvenmek demek :) Kısaca, sevdim ben bu Nisan’ ı, rengârenk – dolu dolu geçti hobilerim adına… Not: Ocak 2012 hobi dosyasını kaçıranlar buraya; Şubat 2012 hobi dosyasını kaçıranlar buraya; Mart 2012 hobi dosyasını kaçıranlar buraya davetlidirler ;)
Çanta “İstanbul”
Üsküdar’ da keşfettiğim kumaşçıya yeni gelmiş bu kumaş… “İstanbul” yazısını görür görmez poşetini açtırıp inceledim, inceledikçe mest oldum… Kahve tonlarında olanını mı alsam, yoksa kara kalem gibi gözükeni mi derken elim kahve olana gitti, açtırınca da artık siyah renge dönemedim – hay benim şu kararsız hallerim! Diğer kumaşlardan azıcık daha pahalıydı bu parça – metresi 2 TL kadar :) Olsun, yarım metre alacaktım zaten; 5 TL yerine 6 TL vermiştim bu güzel desenli kumaşa, çok muydu yani? *-* Hem 6 TL’ ye çanta satıyorlar mıydı?! Üstelik çantayı diktikten sonra yarım metreden de bir sürü kumaşım artmıştı bol İstanbul manzaralı… O da artık ne olurdu bilinmez ama, iki yüzü birbirinden farklı, bu çevir – çevir – kullan şeklinde diktiğim poşet çanta Kız Kulesi’ yle, İstiklal Caddesi’ yle pek bir sevdirdi kendini bana :))
Plaj Çantası Diktim
Mini boyundan cesaret alıp büyük boyunu dikmem an meselesiydi derken araya soğukluk girmeden bir tane de kendime çanta dikiverdim :) Şöyle bir tatil beldesinde güneş içimi ısıtır, dalgaların sesi kulaklarımı okşarken; başımda şapkam, gözümde gözlüğümle, asarım koluma çantamı, içine kitabımı, dergimi atar, keyif yaparım dedim *-* Artık birkaç tane de yazlık elbise dikebilirsem eğer, değmeyin keyfime :))