“Hediyenin büyüğü, küçüğü olmaz; önemli olan düşünmektir” derler; ben fazla mı düşünüyorum bilmiyorum ama elim hiçbir zaman bir hediye vermeye gitmiyor :) Garip bir psikoloji bu, adını koyamadım henüz… Hediye olarak, bir tabak alıyorsam meselâ; kaşığını, çatalını yanına eklemek; bir kıyafete bir aksesuar uydurmak, ama illâ ki sayının birden fazla olması… Sanırım hediye verdiğim kişinin birden fazla paketi açmaya çalışmasını izlemek (izleyemesem bile bilmek) hoşuma gidiyor :)) Yine böyle buhranlar içerisinde, neyi neyle uydurabileceğimi düşünürken “Yeter artık Demet” dedim, “Şunun şurasında kaç gün kaldı yeni yıl akşamına” :) Neyse ki, kendi içimde anlaşmaya vardım da daha geç olmadan; yeni yıl çekilişi duyurusunu yapmaya geldim *-* Hoş, bu çekilişi geçen hafta duyuracaktım aslında; eğer ki çektiğim fotoğrafları hata ile bilgisayardan silmemiş olsaydım – biliyorsunuz zaten :) Gerçi işime de geldi desem yalan olmaz, ben Cumartesi sabahı fotoğraf çekerken çok eğlendim :)) Geçen sene kırmızılı bir kapı süsü hediye etmiştim, hatırlayanlar olacaktır.…
Sıra Sıra Şişeler ve Rengârenk Ponponlar
Meyveli sodalar mümkün olan en kısa sürede tüketilir… Şişe sayısı neredeyse 30′ a ulaştığında rutin bir hâl alan biriktirme işlemi sona erdirilir… Boş şişeler sıcak su içine batırılır, bir süre bekletilir, sonra etiketli yüzeyleri ovulur… Ardından bulaşık makinesine atılır ve gıcır gıcır cam şişelere kavuşulur… Bir Pazar sabahı erkenden uyanılır… Büyük bir çatal yardımı ile elde olan yün iplerden renk renk ponponlar yapılır… Çöp şiş çubuklarına silikonla yapıştırılan ponponlar kendilerini heyecanla bekleyen şişelere kavuştuğunda görüntü tam seyirlik, hatta bol bol fotoğraf çekmelik olur… Objektife poz verme işleri bitince de tüm ponponlu şişeler kitaplığı renklendirirler… Ponponsuz kalan şişeler ise başka plânlar için beklemeye alınırlar… :)
Dikkat! Bu Ormanda Ateş Yakılmaz :)
Görselini daha önce burada paylaştığım sevimli ağaçlar haftasonu ilhamım oldu. Hatta bu uğurda parmağımı doğradığımı biliyorsunuz :) Peki, poliklinikte pansuman yapan bayanın parmağımı neyle kestiğimi sorduğunda “Döner bıçak” cevabım karşısında döner bıçağı olduğunu sanarak beni devlet hastahanesine yönlendirmeye çalıştığını biliyor muydunuz? :)) Öyle bir gözleri açıldı ki şaşkınlıktan; canım acırken kahkahayı basacaktım. Boyum kadar döner bıçağı ile ne işim olacaksa :)) Gerçi hata bende; doktor ne anlasın dikişçinin makasından :) Parmağımın katili işte bu kumaştı; işime yarar düşüncesi ile zamanında annemin kare örtü diye verdiği, benim de kenarındaki çamaşır suyu lekesini fark edince kesilecek kumaşlar arasına aldığım ve her zamanki gibi sonra unuttuğum bir parça… Kumaşı bulur bulmaz onlardan yapacağım ağaçların hayali ile hemen boş makaralara bakınmaya başladım dikiş makinesinin yanındaki kutunun içinde – lâkin o ağaçların gövdeleri birer boş makaradan ibaret *-* Beyaz olanlar boyanırsa daha gerçekçi sonuç verebilir – ancak ona vaktim ve sabrım yoktu, artı boyam da…
Örgü Kordondan Çiçek Broş
Örgü kordon harikalarını paylaştıktan sonra azmedip bir kordon daha ördüm *-* Fiyonk kolyeden sonra bu kez kordondan bir çiçek yaptım ve göbek kısmını ponponla tamamladım. Broş mu olsun, kolye mi olsun diye düşünürken; broşta karar kaldım ancak arzu edilirse zincir takılıp kolye olarak da kullanılabilir…
Kasnaklarım Çiçek Açtı
Diktiğim kuşlu yastıktan artan keçe parçaları var demiştim, hatırlarsınız. İlk düşüncem onlarla kuşlu bir pano yapmak olsa da gözleri ile uğraşmak pek cezbetmedi :) Hâl böyle olunca yeni bir görünüme kavuşturmak istediğim kasnaklarım da bu artıklardan sebepleniverdiler… Kullan-kullan bitiremediğim Ikea kumaşlarım, birkaç renkli düğme ve sevgili cafenoHut’ tan aldığım tüyo ile Beşiktaş’ ta Kabalcı Kitapevi’ nden aldığım paket ipi işimi fazlasıyla gördü. Kasnaklarım hem sade, hem renkli oldular :) Eğer ki üçlü olarak duvara da asabilirsem, projemi başarı ile sonuçlandırmış olacağım. Malûm bizim evde duvara çivi çakılmaz; o yüzden Uhu’ nun Patafix’ lerinden almam lâzım gelir – hani şu sarı renkli, nesne ve duvar gibi benzeri yüzeylere zarar vermeyen yapıştırıcılardan… Bu ve benzeri hafif nesneleri sabitlemek için bu tarz yapıştırıcılar ideal ancak üzerinde yazan taşınabilir ağırlıklara bakarak ayna, cam çerçeve gibi nesneleri asmak için kullanmakta da pek sağlıklı bulmuyorum. Şangırtı seslerine davetiye çıkarmaya gerek yok sanırsam :)
Yılbaşı Çorabı
Artık yavaştan yeni yıl hazırlıkları başlasın ama, değil mi? Kasım ayını yollamamıza ne kaldı şunun şurasında?! :) Geçen yıl aklıma koymuştum yılbaşı çorabı dikmeyi… Aslında yine ufak-tefek denemelerim olmuştu ama o zamanlar siz biraz daha acemi olmama verin, ben istediğim şablonu bulamamama vereyim; pek içime sinmemişti yılbaşı çorabı olduğunu iddia eden çalışmalar :) Senenin son günü Migros’ ta gördüğüm bir yılbaşı çorabı ise bir sonraki yıl kalıbı çıkarılmak üzere sepete atılmıştı bile *-* Bir sene saklayınca da özenle; zamanı gelince insan dikmezse o çoraptan olmuyor şimdi :) Ikea kumaşları ve Kadıköy Pazarı’ ndan poşetime giren kumaşlar yetişti imdadıma… Şu Ikea’ nın sade keten tarzı kumaşını öyle sevdim ki; herbirşeyi onunla dikmek istiyorum adeta :) Hem kolay dikiliyor, hem de üst yüzeyi benim gibi renklerle oynamayı sevenler için tam bir oyun alanı *-* Biraz da polar kumaş ihtiyacım var sanırsam ve farklı kumaşlar… Tamam, anladınız siz; benim Kadıköy Pazarı’ na gidesim…
Örgü Kolye
Son çıkan Burda Pratik Dikiş dergisinde gördüğüm örgü kolye, makarada yarım kalan örgümü getirdi aklıma… İyi de oldu; neredeyse bir yıldır makarada örülmeyi bekleyen bu kordon, kış bitmeden kullanılacak bir aksesuar olmayı başardı, hem de fiyonklu :)
Kuşlu Yastık
Keçe kırpıntılarını değerlendirmeye çalıştığımdan bahsetmiştim. Sonunda çalışmamı tamamladım ve zaferime ulaşmış olmanın haklı gururu ile tuttum kolundan, getirdim buralara :) İki hafta önce Cumartesi akşamıydı; baykuşlu yastığıma arkadaş olsun diye yeni bir hayvan figürü arıyordum kendime. Önce büyükçe bir balık dikmeyi planlasam da ne olduysa kendimi kuş figürleri arasında buldum ve küçükçe kuşlar kesmeye başladım :) Düşüncelerime ne kadar tezat bir davranış sergilemişim, değil mi? Huyumdur *-* Önceleri bir-iki-üç diyerekten rengârenk kuşları kesmek çok zevkli olsa da ilerleyen süreç içerisinde o kuşların kanatları, gagaları filan derken iyice bit gibi nesnelerle uğraşmaya başlamak… Ve birer birer boncuklardan gözlerini dikmek… Derken bana gelenler geldi ve bir sonraki haftasonu kendileri ile uğraşacağıma dair kuşlarıma söz vererek onları bir hafta boyunca gözsüz olarak beklemeye aldım :)) Bu özellikle son zamanlarda edindiğim bir alışkanlık mı, yoksa gerçekten zaman kıtlığı mı bilmiyorum; ama haftaiçi hobinin “H” harfi ile uğraşamam ben. Ne yaparsam haftasonu… İş çıkışı üzerimde…