Birkaç hafta oluyor bu kitabı alalı… Şans eseri D&R stoklarında bulduğum ve internet üzerinden düşünmeden sipariş verdiğim bir kitap – pişman da olmadım hani :) Kapağındaki çantanın kumaşı, düğmesi dahil markasının yazılı olduğu etikete kadar tüm malzemelerini gönderiyor size; çantayı nasıl dikeceğinizi de anlatıyor ayrıca :) Uygulanan bu fikri çok sevdiğimi öncelikle belirteyim *-* Aslında kitabı fazla inceleyebilme fırsatım olmadı ama daha çok çanta, mutfak önlüğü gibi ufak tefek şeyler dikmekten, süslemeler yapmaktan hoşlananlar için ideal olduğunu düşünüyorum. İçeriğe dair fotoğraf çekme fırsatım da olmadı ancak Cath Kidston çantasını diktikten sonra daha detaylı bilgi vereceğim muhakkaktır – bekleyiniz ;)
Dev Rüzgâr Gülüm
Yine bir öğle arası gezmesinde “Al artık beni” diye gözümün içine baktı… Yer Paşabahçe’ ydi, zamanımsa çok azdı… “Sonra çok pişman olacaksın, beni arasan da bulamayacaksın” diye fısıldadı kulağıma tam ben arkamı dönüp gidecekken… Bir bahaneye ihtiyacım vardı onu almak için; derken buldum :) Bir gelin elinde dev bir rüzgâr gülü ile objektife ne hoş pozlar verirdi; farklı, renkli ve neşeli… Hele minik bir çocuğun eline ne de yakışırdı boyundan büyük pervane… Hayalini kurdum tek tek… Gelin de bulurdum, çocuk da bulurdum zaten… İşte, o zaman alırdım ben bunu; fotoğrafını çeker, vazosunun içine koyar, sonra yine çekerdim :)) Daha da güzel bir bahane olamazdı *-* Peki, koca rüzgâr gülü ile gayet normal birşeymiş gibi elini-kolunu sallaya sallaya işyerine gitmek… Poşetinin içinden sadece sopasını görüp de “Hayırdır, sefere mi gidiyorsun?” diye takılanlara durumu izah etmek… O kalabalıkta koca poşetle “Aman, rüzgâr gülüme bir zarar gelmesin” diye üstüne titreye titreye minibüs -…
Beni Bu İndirimler Mahvetti :))
Benim bir elbiseye ya da bir ayakkabıya fahiş bir rakam ödediğim öyle kolay kolay görülmez; ama on ayakkabıya o rakamı ödediğim sıklıkla görülür :) Kısaca benim için önemli olan niceliktir bir bakıma. Elimdeki paraya ne kadar çok hoşuma giden şey bulur ve alırsam, o kadar “başarmış” görürüm kendimi *-* Ne başarıyorsam bu arada :))) O yüzden pazarlar, indirim reyonları benim için bir cennettir adeta; sepetleri eşelemek, ne alırsan 5 TL standlarında kapış kapış olayına girişmek… Etiket fiyatının yüzde bilmemkaç altında birşeyler almak alışverişin benim sözlüğümdeki karşılığı olsa gerek :) Gerçi hangi bayanı indirimler, yarı fiyatına satışlar, %70 indirimler cezbetmez ki diyerek anlatmaya başlayayım ufaktan… Öyle güzel ki o “İNDİRİM” yazısını mağaza vitrininde görmek… Adeta çağırıyor insanı içeriye… Evet, bazen kandırdıkları da oluyor, orası da bir gerçek. Camda “Ne alırsan 10 TL” yazıyor, içeri giriyorsun “20-30-40 TL” derken bir bakmışsın, indirimli fiyattan eser yok :) Öyle olunca sinirleniyorum zaten ben, alacağım…
Yeni Alet – Edevat: Delik Açma ve Perçin Pensesi
Uzun zamandır almak istiyordum bu aletlerden; sağolsun, sevgili Antigone paylaşınca hemen ışınlandım Tchibo’ nun sitesine. Hayatımın en hızlı online alışverişini de yaptığımı söyleyebilirim bu arada :) Siteye üye olmam, ürünü sepete ekleyip ödemeyi gerçekleştirmemle bu fırsattan haberdar olmam arasında 10-15 dakikalık bir zaman dilimi vardır :)) Ya kaçırırsam diye, işyerinde alışveriş yaptım ya bir de; gözünü sevdiğimin teknolojisi :D Tchibo’ dan ilk alışverişim de bu vesileyle kayıtlara geçmiş oldu; ortalama bir günde ürünü hazırlayıp kargoya verdiler ve hiç sorun yaşamadan da teslim aldım. Hele küçücük ürünleri devasa boyutta kutu içerisinde göndermemişler mi; mest ettiler beni *-* Sadece kutusu için bile sipariş verebilirim yani :)) Bilirsiniz, kutuların benim için önemi çok büyüktür; bakınız Sushico kutularım :) Penseler mi? Evet, işlev olarak beklediğim ancak kullanmak için biraz erkek gücüne ihtiyaç duyduğum parçalar olur kendileri. Bu noktada devreye giren eşim fermuar ayağı değiştirmek dışında yeni bir görevi olduğu için ne kadar mutlu olur,…
Yine Yeniden English Home
Mağazada ilk gördüğümde tutulmuştum bu aynaya; sağını – solunu saran yapraklar, çiçekler arasında yansımamı görmek tarif edilmez bir duyguydu… Sanki altın bir de tarak vardı diğer elimde *-* “Benim olmalıydı” derken tükendiğine şahit oldum bir gün; birinin kenarındaki çizik, başka birinin üzerindeki bir çiçeğin gözüme batması derken kaçırmıştım onu… Kuşlu bir mumluk vardı bir de, değişik ebatlarda öyle sevimli gözüküyorlardı ki gözüme… Derken bir şamdan dikkatimi çekti başka bir ziyaretimde… O kaçırdığım aynanın sanki ikizi gibi yapraklı, çiçekli görüntüsüne baktığımda kendimi büyülü bir akşam yemeğinde hayal ediyordum istemsizce… Sonra bir gün o ayna başka bir mağazada tekrar çıktı karşıma… Hafif bir çizik vardı yine gözüme batan ama stokta kalan sonuncuydu, dedim içimden “Belki de beni bekliyor oracıkta”… O zaman bu özlem bir “S O N” bulmalıydı artık… Yalnız birini alsam diğerinde aklım kalacak, en iyisi üçünü de kapıp kararımı değiştirmeden kasaya yürümekti hızlı adımlarla :) Öyle de oldu; erdim muradıma…
Farkındayım; “English Home” Müptelâsıyım : )
English Home mağazasının işyerinde burnumun dibinde olması sevinilecek birşey mi; bilmiyorum :) Çünkü ben düzenli olarak oraya uğrayıp başımı döndüren o mis kokular eşliğinde farkında olmadan alışveriş yapıyorum ve kendime engel olamıyorum :)) Bir gün, çiçekli bir askı öyle içimi açıyor; ki “Bir tane de benim olsa ne olur!” diyorum – hatta üç tane oluyorlar – çünkü öyle satılıyor :)) Başka bir gün, romantik peçeteler takılıyor gözüme; “Alırım ama kimseye kullandırmam” diyorum :) Bir gün dekupaj yapacağıma, o zaman kullanacağıma dair söz veriyorum kendime *-* Peki, ayakkabı kokularına ne demeli? Biri lavanta, biri gül… Ayakkabılığa koymaya kıyamam ki :) Ufak-tefek şeyler aslında hepsi, büyüklerinde de gözüm var ama hala kredi kartı yasağım var benim – irademe yenik düşersem bir daha toplayamamaktan korkuyorum, o yüzden şimdilik bu minik şeylerle kendimi avutuyorum :)
Şekilli Delgeç Hastalığına Tutuldum – Bulaşıcıdır : )
Şekilli delgeç hastalığı diye birşey yoktur muhakkak, aslında yoktu demem lâzım; çünkü artık var :) Ben o hastalığa tutuldum; hem de en şekilgeçlerinden :)) Aylarca engel olmuştum kendime, ne güzel… “Çocuk musun sen?!” demiştim, “Ne gerek var!” demiştim, “Herşeye yettin de bir o mu kaldı?!” demiştim, kasaya yöneldiğimde “Zaten şekiller çok küçük” diye vazgeçirmiştim kendimi… {Hepsi almamak için bahane ya, neyse} Derken olan oldu. Hep aklıma koyduğum bir şeyi o an derinlere gömsem de er ya da geç hayatıma dahil ettiğim gibi buna da “Merhaba” dedim en masumane şekilde :) Yalnızzz… Bir tanesini satın almamla gereksiz (!) bir alışveriş listesi oluşturdum sanırsam kendime :S Ve sadece bir çiçek figüründen şimdi diğer şekillere de bakmadan geçemez oldum. En kötü haber de; daha büyük şekilli delgeçleri keşfettim, hay o Kabalcı’ ya girmez olaydım – dünyam şaştı {Kabalcı ne diye düşünenlere, Beşiktaş’ taki muazzam kitabevi desem}… Öyle çok beğendim ki her bir şekilgeçi,…
Yeni Kumaşlar, Fermuarlı Çalışmalar
Cumartesi günü Beşiktaş’ ta “küçücük, içi dolu kumaşçık bir dükkânı” sık ziyaret edilecekler listesine ekledim; sevgili Ayda sağolsun :) Benim gibi adres bulmakta bu kadar başarısız birine öyle güzel tarif etti ki gittiği kumaşçıyı, elimle koymuş gibi buldum. Tabii, eşimin de ucundan azıcık müdahalesi oldu ama sonuçta tek başıma gittim, kumaşçıyı ben buldum ve kumaşlarımı aldım – büyük başarı :)) İçeri girdiğimde hangi kumaşı alacağım konusunda öyle kararsız kaldım ki; beş adımda bitecek dükkânda yarım saatten fazla oyalandığımı söyleyebilirim. Benden önce oraya gelen bayan “Sizin işiniz kısa sürecek sanırım” diyerek bana öncelik verme inceliğinde bulunsa da kabul etmedim :) Çünkü işimin uzun sürmeyeceğini biliyordum ve kabul etseydim o baskı altında en beğendiğim kumaşları es geçip sonradan “Ben niye aldım ki bunu?!” diyebileceğim tercihler yapabilirdim – kendini tanımak da güzel şey :) Meydan bana kalınca, önce kumaşların fiyatlarını sordum. Sonra minik bütçeme göre ne kadar fazla kumaş alabilirim hesabına girip, her…