Bilenler bilir; iki yıldır blog yazıyorum ve ilk olarak çoğumuzun yaptığı gibi Blogger tabanlı olarak blog yazmaya başladım. Blog yasaklarına sinirlenince soluğu kendi alan adımda aldım ve Wordpress üzerinde blog yazmaya devam ettim/ediyorum. Burada blog yazmak, Blogger üzerinde yazmak kadar kolay olmasa da sıkıntılı dönemi atlattım sayılır. Gün geçtikçe yeni evimde eşyalar yerli yerine oturuyor ;) Taşınma işleminden sonra zaman zaman beni takip eden arkadaşlarımdan bloguma yorum bırakmakta zorlandıklarına ilişkin geri bildirimler almıştım. Bu durumu sizler için kolaylaştırmak adına çok araştırma yaptım ancak ne yazık ki elle tutulur bir sonuç elde edemedim. Yalnız şu bilgi işinizi kolaylaştırır mı bilmiyorum ama gözlemlerime dayanarak edindiğim bir şey – paylaşmakta fayda görüyorum: Wordpress tabanlı bloga bir kez yorum bıraktığınızda otomatik olarak isim/e-mail adresi gibi doldurulması zorunlu tutulan haneler tanınıyor ve siz bıraktığınız tüm yorumlar için sürekli o verileri doldurmak zorunda kalmıyorsunuz – yalnız bu durum aynı bilgisayardan bağlanmanız halinde geçerli – Bunu da…
Akıbet-i Çekiliş :)
“Şu Demet de bir çekiliş yaptı, sonucunu açıklamadı, gitti” değil mi? Yok, vallahi kimseyi bekletme niyetinde değilim, hiç de sevmem askıda kalan işleri ama gel gör ki üzerimden kamyon geçmiş gibi oluyorum bazen… Hele bu hafta başıma yapışan o ağrı yok muydu; bir ortalardan kaybolup bir gözüken… Feleğimi şaşırttı bana resmen. Evham yapıp felaket senaryoları yazmak istemesem de elime aldığım gazetedeki “Başı şiddetli ağrıyordu, hastahaneye gitti, beyin ölümü gerçekleşti” haberinin de pek içimi açtığını söyleyemeyeceğim. Nasıl da bulur beni, nasıl da çekerim üstüme öyle manşetleri… diyerek bir nokta koyuyorum bu paragrafa. Yazımızın ana fikrinden şaşmayalım lütfen :) Çekiliş diyordum… Blogumun yan sütununda kısa bir bilgilendirme yapmıştım aslında, kaçıranlar olmuş sanırım, bir de buradan yazayım istedim. Henüz çekilişi sonuçlandırmadım arkadaşlar. Önce katılım kurallarını çiğneyen var mı, onları tespit etmem lazım geliyor; ki kimsenin hakkı yenmesin ;) Onun dışında, beni sürekli takip eden, yorumlarını esirgemeyen arkadaşlarım da şüphesiz çekilişe dahil ediliyorlar; başımın…
Mavi Çizgili Peçetelerim Var Benim…
Esse’ den aldığım peçeteler hiç aklımda yokken elimdeki renkli fistolarla birleşir; 4’ ü mavi, 4’ ü sarı… Peçeteleri yine Esse’ den aldığım minik kova içindeki pembe renkli Euroflora çiçekleri ile kombinlemek istediğimde ise o çiçeklerin yaprakları yetişir imdadıma; çok da güzel olur ayrıca… Tek kullanımlık olan bu peçeteler için ayaküstü yaptığım fistolu bantlar, minik kovasının içindeki çiçeklerle öyle de güzel uyum sağlar ki beyaz üzerinde mavi ve fuşya pembesini bir arada görmek sanki bol çiçekli bir bahçede ya da sahil yakınlarında bir yemek daveti veriyormuşum hissiyatı uyandırır adeta bende. Ve son esnada aralarına katılan beyaz mumlarım; çevrelerine sarılan mavi fisto ile nasıl da romantik oluverdiler birkaç dakika içerisinde… Bir yandan çok mu abarttım diye düşünürken, diğer taraftan mavi bir de runner örtüm olsaydı şuraya serecek diye iç geçiririm :) Sonra kendi kendime gülerim: “Ortada yemek yokken masa dizayn eden tek varlıksın, bravo sana Demet” derim *-* Bazen nasıl olursa planladığınız…
Yastığıma Kelebek Kondu :)
Aslında kelebekler kondu demeliydim… Dur bakayım; 1,2,3,… toplam 16 adet kelebek konmuş yastığıma… Parşömen kağıdına çizilen bir kelebek şablonu ve ardından eldeki tüm keçe kırpıntılarının kelebeğe dönüşüm aşamaları :) Her biri özenle kumaşın üzerine iğnelenir (haftasonu – önizlemede paylaşmıştım) ve kendi renklerine uygun dikiş ipleri ile makinede göbeklerinden çizilir. Kâh bir yere konmuş, kâh kanatlanmış uçacak gibi duran renkli kelebekler ayrı ayrı sevilir ve yine kumaş krizi yaşandığı an yastığın arka rengi pembe olarak değiştirilir… Kelebekli yastığım da artan kumaşlardan değerlendirilen son yastık olmanın haklı gururu ile yastık serüvenine son vermem gerektiğini bana ayrıca hatırlatır :) Not: İlham kaynağı bu sitedir. Dikmek isteyenler kelebek şablonuna da site üzerinden ulaşabilirler.
Akşam Bonusu: 7 TL’ lik Elbise
Evimin önünden araç geçmediği için her akşam iş dönüşü belli bir mesafe yürümek zorunda kalırım. Yol üzerinde ise beni cezbeden herşey durak noktam olur. Kredi kartı diyetim hala devam ettiği için bu aralar özellikle mağazalara uğramamaya özen gösteriyorum, uygun fiyatlar karşısında kendi kendimi alışverişe heveslendirmenin anlamı yok :) Ancak kendiliğinden karşıma çıkan süper ötesi fiyatlı ürünler olunca söz konusu, arada kendimi ödüllendirmem lazım gelir ki; bu durumda da zaten nakit hesabım devreye girer :) Geçen hafta yine işten eve giderken nasıl olduysa diğer kaldırımı kullanayım dedim, sanırım her zaman kullandığım kaldırımda yürümek gözümün içine giren güneşten dolayı bir işkence olmuştu da o yüzden… Rutin davranışlarım vardır benim; eve dönerken aynı kaldırımı kullanmak, sabahları metrobüsle işe giderken cep telefonumdan e-maillerimi kontrol etmek, akşam yemeğinden sonra hemen Türk kahvesi yapmak, evden içeri girdiğim an üzerimdeki tüm takıları çıkarmak gibi, gibi :) Bazen farklı bir harekette bulunmak gerekiyormuş. O gün o kaldırımdan yürümeseymişim…
Haftasonu | Önizleme
Aslında neredeyse tüm haftasonu başım ağrıdı diyebilirim. Hatta bugün hap yutma fobime rağmen içtiğim Majezik bile fayda etmeyince daha fazla sersem gibi ortalıkta dolanmak istemediğimden öğleden sonra işyerinden izin alarak eve geldim. Neyse ki yıllık iznim olmasa bile ekstrem durumlar için mazeret izni alabiliyorum, yoksa vay halime… Eve gelince de pek alışkanlığım olmamasına rağmen biraz uyudum, şimdi daha iyi sayılırım. Belki bunda oynadığım renklerin de etkisi vardır. Bakın, birazını buraya da getirdim :)
Barbunya
Barbunya… Güzel yemek… Hele zeytinyağlı olunca… Havuç ve patatesini de es geçmezsek… Üzerine kıyılmış maydanoz… Nefffisss, yeme de yanında yat :) Fotoğraflarda görülen zeytinyağlı barbunya, geçen hafta eşimin annesine iftara gelen misafirler için tarafımdan hazırlanmıştır *-* Bahane ile bir demet maydanoz fotoğrafı da çekmiş oldum bu arada, maydanozlu yazıma ekledim. Bakınız, buradan ;)