Henüz Kasım ayındayız ama ben ruhen Aralık ayında hissediyorum kendimi… Biliyorum, biraz erken başladı esintiler bu kez :) “Vitrinler de bir süslenemedi, gitti” nidalarında internette bakındığım yılbaşı dekorasyon fikirleri ile avutuyorum kendimi bu aralar… Sonra da hayallere dalıyorum :) Pek severim Aralık ayını zaten; hatta yılın en sevdiğim ayı desem diğer aylar gücenmez bana, değil mi? :) Kim içinde kendi doğumgünü olan ayı favorisi yapmaz ki zaten ;) Hem kış mevsiminde doğum günü çocuğu olmanın havası da bir farklı; tüm yeni yıl süslemeleri sanki benim için yapılıyor gibi her sene :)) Alınacaklar, yapılacaklar… Yine bir sürü şey çıkardım kendime; hepsine yetişebileceğim de yok ya neyse :) Maksat ruhum doysun yeni yılın coşkusuna… Seviyorum ben yeni yılın renklerini, süslemelerini, o havayı solumayı *-* Hediye almaya-vermeye bir vesile çıktığı için bile sevebilirim bu günü :) Hem yeni bir başlangıç, yeni ümitler, yeni dilekler, moral-motivasyon oluyor… Eh, hayatı da zaten böyle “detaylar” yaşanılası…
Nescafe’ nin Hazır Türk Kahvesini Denemiş miydiniz?
Türk kahvesinin benim için yeri çok farklı… Üniversite yıllarında staj yaparken başlar muhabbetimiz… Demiştim ya daha önce; Alsancak – Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerindeki kahve falcıları ile pekişir aşkımız… Ofis ortamında çalışmanın en güzel yanı bu olsa gerek. Hatta her Türk kahvesi içtiğimde “Çalışmanın en çok bu dakikalarını seviyorum” moduna girerim :) Gerçi son bir senedir bu keyfi yapabildiğimi söyleyemeyeceğim ne yazık ki… Sebebi malûm; Türk kahvesi, çalıştığım şirket içerisinde yasaklanan içecekler listesinde. Benim gibi bir kahve tiryakisi için ne acı haber, değil mi? Alışamadım bu duruma tabii… Kriz anında en yakın pastaneden şirkete bir fincan Türk kahvesi siparişi verdiğimi yalanlayamam :)) O da benim kendi yaptığım tazecik mis kokulu, köpüklü kahvelerin yerini tutmadığından pek tercih etmem aslında; bazen o kadar acı olur, bazen de şekerini o kadar fazla kaçırırlar ki; o sinirle gidip onları mutfaktan atıp kendime kahve yapasım gelir :)) Tek çözümün akşam eve gitmek ve yemekten sonra ilk…
Haftasonundan Bir Demet
İnsan çalışınca Cumartesi – Pazar günlerinin kıymetini daha iyi biliyor. Ben ne zaman harcadığım saatlerin muhasebesini yapar oldum, ne zaman haftasonu kırıntılarından maksimum faydalanmaya çalışır oldum; hatırlamıyorum. İzmir’ deyken böyle değildim ama; onu çok net biliyorum :) Belki İstanbul’ un trafiği, yoğun temposu; belki zaman içerisinde genişleyen sorumluluklarımın çapı; belki 30 yaşına dayadığım merdiven; belki de bunların hepsi… Evet, bunların hepsi mahvetti beni dermişim :))) Tüm bu psikoloji çerçevesinde, Cumartesi günleri çalışmıyor olmamı bana bahşedilen bir lütuf olarak görüyorum. Mesai saatlerini de aslında 18.00’ den 17.00’ ye çekseler fena olmayacak ama neyse :)) Farklı firmalarda Cumartesi çalışmanın hazzına (!) vardığım için halime şükretmem gerektiğini çok iyi biliyorum *-* Böyle bir hazza şu an itibari ile nail olanların da tez elden bu duygudan men edilmesini can-ı gönülden diliyorum ;) Nasıl ki haftaiçi her akşam erken yatacağıma dair kendime söz verip de uygulayamazsam, haftasonu da erken uyanmak için kendime söz verip, sabah…
Süslü Mandallar
Küçükken burun kıvırdığım tahta mandallar… Hiç unutmam; annem çamaşırları asmamı istediğinde mandal sepetinin içinde yüzüne bile bakmazdım bunların; renkli plastik olanlar favorimdi :) Bir de astığım çamaşırın bir ucuna yeşil mandal tutturduysam, diğer ucu için de yine yeşil mandal arardım :)) Migros’ ta 48 adet mandalın toplam 1,90 TL olduğunu görünce, aklıma ilk gelen şey Accessorize’ de satılan nostaljik mandallar oldu ve ben de kendi mandal kreasyonumu oluşturmak için kaptım bir kutu mandalı :) Bilirsiniz; alakasız şeyler satın almakta üstüme yoktur *-* Genelde mandalların üzerlerini scrapbooking kağıtları ile kapladıklarını bildiğimden, benim de elimde o tarz kağıtlardan bulunmadığından ben çareyi silikon tabancamdan yardım istemekte buldum ve kıyıda-köşede kalmış kurdele artıkları ile mandalların ön ve arka yüzlerini kapladım. Sonrası malum; düğme, boncuk, aparat; ne geçtiyse elime; mandallarımı süsledim-püsledim :)) Çamaşır asmayacağım elbette bunlarla :)) Fotoğraf sergisi yapabilirim ama diye düşünüyorum :) İpe renkli mandallarla dizilmiş fotoğraflar… Şık olmaz mı sizce de? Diğer…
Benim de Artık Bir Baykuşum Vaarr! :)
Bim-bam-bomm! Çatlasın düşmanlarr! Benim de artık bir baykuşum var :)) Puanlı kanatları, inciden gözleri var. Kumaşı Ikea’ dan, içindeki elyaf da evdeki son cömert yastıktan :)) Aslında ayakları da olacaktı kırmızı kırmızı; dalgınlığıma gelip de onları içeri dikmeseydim :))) Ama böyle de sevimli olmamış mı, olmamış mııı? *-*
Küçük Mucizeler Dükkânı
Belki kitabın isminde geçen “mucize” kelimesiydi beni kendine çeken, belki arka kapaktaki “Yaşadığım her günün değerini biliyorum” cümlesi, belki de kitapçıya ikinci kez gittiğimde o kitabı çok satanlar listesinde görmemdi… Benim bir kitabı satın almamı etkileyen önemli faktörlerdir zaten bunlar; kitap kapağının dizaynı, arka kapakta okuyup da etkilendiğim bir cümle, bazen tanıdık bir yazar ismi, bazen sayfalar arasında gözüme çarpan vurucu bir paragraf,… Bu kitap da bana raftan “Al beni” diye seslenenlerden oldu ve kitabı ikinci kez elime aldığımda içime yayılan huzurla kitaplığımda yer açtım ona… Son zamanlarda koşturmaca içerisinde okumaya başladığım kitapların sonunu pek getiremesem de bu kitapla şeytanın bacağını kırdım :) Bir örgü dükkânı… Dört kadın… Adeta örgü örerken hayatlarını iyileştiriyorlar… Ve tabii zaman geçtikçe aralarında güçlenen dostluk da cabası… Aslında bizlere çok da yabancı bir hikâye değil sanıyorum – hele ki hobisi olan bir insana :) İstedikten sonra aşılamayacak engel olmadığını ve hayatınızda birşeyler yapmak için “mükemmeli”…
Bayramın Küçük Yıldızı; Emir
Bir Elbise Hikâyesi
Cumartesi günü Mecidiyeköy’ de mağazaları gezerken mor renkli örgü bir elbise kestirdim gözüme… “Alsam mı, almasam mı?” arasında gidip gelirken renginin mor olması gönlümü fethetti ve bayramda yeni bir şey giymiş olayım niyeti ile kendi kendime verdiğim cevap tabii ki “Alayım bari” oldu :) Aslında hoşuma giden iki tane elbise vardı ama kasadaki genç kız o mağazada yeni çalışmaya başladığından sanırım, benim gibi sadık bir müşteriye nakit ödeme yaptığım halde ve talep etmeme rağmen indirim yapma nezaketinde bulunmayınca ben de içlerinden sadece bir elbiseyi almaya karar verdim. İyi ki de bir elbise almışım; yoksa yaşayacağım sinir harbi çok daha büyük olacakmış. Şöyle ki; Fotoğraflarda üzerimde gördüğünüz mor elbisenin fiyatı 30 TL idi. Üzerimde nakit bulunduğu halde tekrar banka kuyruğuna girmemek için banka kartımı uzatarak kasadaki kızın ordan nakit çekmesini istedim. Ben pos makinesinde şifremi girdikten sonra yanıt vermediğini söyleyince bir-iki denemeden sonra diğer banka kartımı uzattım ama tekrar aynı yanıtı…