Bu yazı, bu başlık altında daha önce yazdığım yazının devamı olması niteliği taşıdığından; yazının ilk bölümünü kaçıran arkadaşlarımın öncelikle buradan ana fikri kapmaları şiddetle tavsiye olunur :) İnsanın aldığı kararları uygulayabilmesi için bazen yazması gerekiyor sanırım. İlk yazımı yazdığımda bilerek ve isteyerek kendimi baskı altına almıştım, yoksa bu işin içinden çıkabileceğimi düşünmüyordum… Bir bahaneydi belki de ama hayırlı bir şeye vesile olacaksa tüm bahaneler böyle sudan olsun, değil mi? :) “Yolu yarıladım” diyeyim öncelikle… İlk yazımı yazdığım günden bu güne aldığım tablet dışında ve birkaç ekstrem şey dışında kredi kartlarına elimi sürmedim. İlk başlarda zor bir süreçti, ne yalan söyleyeyim; çünkü şartlar insanı öyle bir hâle getiriyor ki hiç farkında olmadan kredi kartlarına bağımlı bir hayatımız oluyor. Zaman geçtikçe bu döngü iyiden iyiye kısırlaşıyor ve hesaptaki parayı göremeden, ona dokunamadan geçiyor ömrümüz… Tabii bu esnada cüzdanınızda olan kredi kartına bankalar tarafından sağlanan avantajlar da gözünüzü boyamıyor değil :) Taksit insanın…
Biliyorum, Sen Bir MELEKSİN :)
Neden bilmiyorum; Pazartesi günü için bir yazı yayınlamayı planlıyorsam, Pazar gecesinin bitişini bekliyorum adeta. Şu bilgisayar neredeyse iki saattir kucağımda ama ben henüz yeni yazı girmek için başlık atamamışım. Ne zaman esnemeye başlıyorum, işte o zaman bir telaş hâlinde yazı girmeye başlıyorum. İşte o dakika kendimi ödevini son dakika yetiştirmeye çalışan, “yumurta-kapı” prensipli öğrenciler gibi hissediyorum :)) Neyse, neyse… Çalıştım, ürettim ben bu haftasonu… Yine “Daha çok şey yapabilirdim” diyerek noktaladım tatilimi *-* Sanırım yılbaşı çekilişinin ana hatlarını da oluşturdum kafamda; kendime tamamlamak için bir hafta süre verdim; bakalım :) Bugünlük çok da uzatmadan – e, malûm haftabaşı yoğunluğu bekler, çok da uykusuz kalmamak lâzım – sizi evimin yeni meleği ile tanıştırmak istiyorum; “İyi haftalar” dilemek için geldi *-* Şimdilik öyle bir boy göstersin burada, maceraları ile yine gelecek ;)
Örgü Kordon Harikaları
Zaman zaman örgü makarasına olan aşkım depreşir (bakınız örgü fiyonk kolye). Keşke örerken sıkılmasam, keşke çok vaktim olsa da her renginden örüp değişik değişik modeller yapsam, ya da birileri bana bu kordonları örüp verse *-* Olmayınca işte biz de yapanlara bakıp bakıp iç geçiriyoruz :)) Haftasonu ilhamı olsun bari *-* Not: Bir önceki yazıma bıraktığınız güzel yorumlar için çok teşekkür ederim, hepsi ile ilgileneceğim – her zaman olduğu gibi :) Zira bu yazı önceden hazırlanmıştır, yoksa mesai saatleri içinde ben nasıl yeni yazı gireyim :)) Resimler Kaynak: 1, 2
Bugünlerde Demet
Yazı yazarken giriş cümlelerini bulmakta zorlanıyor – kafası çok dolu sanki… Haksız da değil hani; sürekli plân-proje peşinde beyin fonksiyonları… Evinde yılbaşı havası estirmek için ucuz maliyetli neler yapabileceğini irdeliyorken; Bir yeni yıl çekilişi yapası var blogunda ama ne hediye vereceğini bilmiyor… Sonra… Yeni yeni ürünler tasarlayıp yeni bir isimle duyurmak istiyor… “Artık kendin için üretmeyi durdur” diyor kafasının içindeki ses… Düşünüyor, çok düşünüyor,… “Yetişebilir mi acaba?” diye tartıyor bir yandan da… Bu aralar böyle… Hayatına dair kurallar belirliyor, sınırlar çiziyor,… Kredi kartsız hayatına kısa bir süre kalmasının heyecanını yaşıyor bir yandan… Daimi olarak vermesi gereken o 1 kiloya 1 kilo daha ekliyor ve artık 1+1=2 kilo vermek istiyor :) Hala 34 beden giyse de kendini kilolu hissediyor bu aralar nedense… “Evrenden Torpilim Var” kitabını ikinci kez okumak istiyor fırsatını bulup, onda yeni bir şeyler keşfedeceğine dair büyük bir his var içinde… Bol bol cam şişe topluyor, ne yapacağını bilmeden…
Kasnaklarım Çiçek Açtı
Diktiğim kuşlu yastıktan artan keçe parçaları var demiştim, hatırlarsınız. İlk düşüncem onlarla kuşlu bir pano yapmak olsa da gözleri ile uğraşmak pek cezbetmedi :) Hâl böyle olunca yeni bir görünüme kavuşturmak istediğim kasnaklarım da bu artıklardan sebepleniverdiler… Kullan-kullan bitiremediğim Ikea kumaşlarım, birkaç renkli düğme ve sevgili cafenoHut’ tan aldığım tüyo ile Beşiktaş’ ta Kabalcı Kitapevi’ nden aldığım paket ipi işimi fazlasıyla gördü. Kasnaklarım hem sade, hem renkli oldular :) Eğer ki üçlü olarak duvara da asabilirsem, projemi başarı ile sonuçlandırmış olacağım. Malûm bizim evde duvara çivi çakılmaz; o yüzden Uhu’ nun Patafix’ lerinden almam lâzım gelir – hani şu sarı renkli, nesne ve duvar gibi benzeri yüzeylere zarar vermeyen yapıştırıcılardan… Bu ve benzeri hafif nesneleri sabitlemek için bu tarz yapıştırıcılar ideal ancak üzerinde yazan taşınabilir ağırlıklara bakarak ayna, cam çerçeve gibi nesneleri asmak için kullanmakta da pek sağlıklı bulmuyorum. Şangırtı seslerine davetiye çıkarmaya gerek yok sanırsam :)
Eller Yukarı, Oylar Aşağı :)
Bugün çalışırken şirketin toplu e-mail adresine düşen bir mesaj beni hem şaşırttı, hem de düşündürdü… “Bu ne ola ki!” diyerek mesajın başlığına tıklamamla karşımda Blog Ödülleri yarışmasına katılan bir blog sahibini bulmam bir oldu. Oy istiyordu anlayacağınız :) “Vallahi, bravo!” dedim içimden; yarışmada derece almak için canla başla çalışıyor. Üşenmemiş, internetten mail adreslerini bile taramış, hiç tanımadığı, bilmediği firmalara teker teker mail atıyor… “İyi de” dedim sonra… Bu şekilde oy toplayarak birinci olsa ne olacak ki?! Bu durumda, o blog bahsi geçen kategorideki en iyilerden biri mi addedilecek? Peki, çok çok iyi yazan, kaliteli paylaşımları olan ama sesini onlar gibi duyuramayan diğer bloglar? Onlar da mı aynı yolla kitlelere mesajlar atmalı, SMS’ ler yollamalı? Oldu olacak, kampanyalar düzenleyelim :) Tıpkı Pis Yedili dizisinin dünkü bölümünde olduğu gibi :)) – İzleyenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Bilmiyorum… Doğru olan yöntem bu mudur? Kafam çok karışık halk oylaması ile yapılan yarışmalarla ilgili… Ben…
Yaprak Yaprak
Bir binayı saran kırmızı kırmızı yaprakları görünce tüm soğuğa rağmen birkaç fotoğrafını çekmeden duramadım. Birkaç dediğime bakmayın siz; orda eşimi ağaç ettim :) Hatta yakınlardaki bir çiçekçinin de dikkatini çekmiş olmalıyım ki; yanıma gelip ne dese beğenirsiniz :) – Ne çekiyorsun sen? Gel benim çiçeklerimi çek! Diyecektim: – Amca ne iş! Bozulmuş gibisin :)) Demedim tabii, usulca mekânı terk ettim; yoksa biliyorum ben başıma gelecekleri :) Bir çiçek fotoğrafı çekmeme müsaade edip on çiçek satmaya çalışacak bana :) Yer mi Anadolu çocuğu?! :))
Yılbaşı Çorabı
Artık yavaştan yeni yıl hazırlıkları başlasın ama, değil mi? Kasım ayını yollamamıza ne kaldı şunun şurasında?! :) Geçen yıl aklıma koymuştum yılbaşı çorabı dikmeyi… Aslında yine ufak-tefek denemelerim olmuştu ama o zamanlar siz biraz daha acemi olmama verin, ben istediğim şablonu bulamamama vereyim; pek içime sinmemişti yılbaşı çorabı olduğunu iddia eden çalışmalar :) Senenin son günü Migros’ ta gördüğüm bir yılbaşı çorabı ise bir sonraki yıl kalıbı çıkarılmak üzere sepete atılmıştı bile *-* Bir sene saklayınca da özenle; zamanı gelince insan dikmezse o çoraptan olmuyor şimdi :) Ikea kumaşları ve Kadıköy Pazarı’ ndan poşetime giren kumaşlar yetişti imdadıma… Şu Ikea’ nın sade keten tarzı kumaşını öyle sevdim ki; herbirşeyi onunla dikmek istiyorum adeta :) Hem kolay dikiliyor, hem de üst yüzeyi benim gibi renklerle oynamayı sevenler için tam bir oyun alanı *-* Biraz da polar kumaş ihtiyacım var sanırsam ve farklı kumaşlar… Tamam, anladınız siz; benim Kadıköy Pazarı’ na gidesim…