İki yıl önce bir yılbaşı heyecanına kapılıp almıştım bu strafor topları… Aslında o zaman da amacım yılbaşında kullanmak değildi bu topları; bir gün onları süsleyecek ve evin bir köşesinde sergileyecektim. Toplar eve girdiği günden beri aklıma her düştüğünde kutunun içinden çıkarıp üzerlerine birşeyler yapıştırıp durdum… Bir tanesini şifon kumaş güllerle kaplayıp görümceme nişan buketi yapmıştım. Yalnız fazla el oyalayıcı olduğundan gül topu adetini bir tanede bırakmıştım – canıma garezim yok :)) Elinizde hazır çiçekleriniz yoksa bu yola baş koymanızı kesinlikle tavsiye etmem. Başka bir top ise amacına uygun olarak yılbaşı aksesuarları içerisinde boy göstermişti; ki bu kez de şerit bir kumaşa dolanıp durmuştu :)) Kardeşlerini neden yapmadığımı çok iyi anımsayamıyorum; ya kumaşın az olmasının azizliği ya da benim şeritleri kes, içe katla, ütüle, sar-sar dönemecinden sıkılmış olmam olabilir – evet, sanırım ikincisi :) En son eve kutu kutu raptiye taşıdığımı, ancak bir mini boy topa kaç tane raptiye harcandığını görünce kendimi…
Mutlu Bir Hafta Olsun
Pazartesi’ nin geldiği gibi Cuma’ yı gördüğümüz; mesai saatlerinin şıp diye geçip gittiği; sabahları ilk alarm sesi ile yataktan fırladığımız… Ardı ardına güzel haberler aldığımız; renklerin enerjisiyle sarıp sarmalanmış GÜNEŞLİ BİR HAFTA olsun – hem içimizde, hem dışımızda ; )
Farkındayım; “English Home” Müptelâsıyım : )
English Home mağazasının işyerinde burnumun dibinde olması sevinilecek birşey mi; bilmiyorum :) Çünkü ben düzenli olarak oraya uğrayıp başımı döndüren o mis kokular eşliğinde farkında olmadan alışveriş yapıyorum ve kendime engel olamıyorum :)) Bir gün, çiçekli bir askı öyle içimi açıyor; ki “Bir tane de benim olsa ne olur!” diyorum – hatta üç tane oluyorlar – çünkü öyle satılıyor :)) Başka bir gün, romantik peçeteler takılıyor gözüme; “Alırım ama kimseye kullandırmam” diyorum :) Bir gün dekupaj yapacağıma, o zaman kullanacağıma dair söz veriyorum kendime *-* Peki, ayakkabı kokularına ne demeli? Biri lavanta, biri gül… Ayakkabılığa koymaya kıyamam ki :) Ufak-tefek şeyler aslında hepsi, büyüklerinde de gözüm var ama hala kredi kartı yasağım var benim – irademe yenik düşersem bir daha toplayamamaktan korkuyorum, o yüzden şimdilik bu minik şeylerle kendimi avutuyorum :)
Zeliha’ dan Hediyem Var – dı : )
Çok geç kaldım bu teşekkür yazısını yazmaya… Benim ciciler yolladığım sevgili arkadaşım Filiz’ in kızı Zeliha’ cık büyümüş de bana hediyeler göndermiş :)) Öyle mutlu etti ki beni… Bebek şekerinden yollamış bana, bir de pembiş bir şal… Anne – kız çok ince, çok düşünceliler vallahi :) Mini bebek arabası kitaplığımda yerini çoktan aldı; şalı da çok severek kullanacağım muhakkak, zira benim gibi renklerle barışık biri için bundan güzel bir tercih olamazdı :)
Şekilli Delgeç Hastalığına Tutuldum – Bulaşıcıdır : )
Şekilli delgeç hastalığı diye birşey yoktur muhakkak, aslında yoktu demem lâzım; çünkü artık var :) Ben o hastalığa tutuldum; hem de en şekilgeçlerinden :)) Aylarca engel olmuştum kendime, ne güzel… “Çocuk musun sen?!” demiştim, “Ne gerek var!” demiştim, “Herşeye yettin de bir o mu kaldı?!” demiştim, kasaya yöneldiğimde “Zaten şekiller çok küçük” diye vazgeçirmiştim kendimi… {Hepsi almamak için bahane ya, neyse} Derken olan oldu. Hep aklıma koyduğum bir şeyi o an derinlere gömsem de er ya da geç hayatıma dahil ettiğim gibi buna da “Merhaba” dedim en masumane şekilde :) Yalnızzz… Bir tanesini satın almamla gereksiz (!) bir alışveriş listesi oluşturdum sanırsam kendime :S Ve sadece bir çiçek figüründen şimdi diğer şekillere de bakmadan geçemez oldum. En kötü haber de; daha büyük şekilli delgeçleri keşfettim, hay o Kabalcı’ ya girmez olaydım – dünyam şaştı {Kabalcı ne diye düşünenlere, Beşiktaş’ taki muazzam kitabevi desem}… Öyle çok beğendim ki her bir şekilgeçi,…
Yeni Kumaşlar, Fermuarlı Çalışmalar
Cumartesi günü Beşiktaş’ ta “küçücük, içi dolu kumaşçık bir dükkânı” sık ziyaret edilecekler listesine ekledim; sevgili Ayda sağolsun :) Benim gibi adres bulmakta bu kadar başarısız birine öyle güzel tarif etti ki gittiği kumaşçıyı, elimle koymuş gibi buldum. Tabii, eşimin de ucundan azıcık müdahalesi oldu ama sonuçta tek başıma gittim, kumaşçıyı ben buldum ve kumaşlarımı aldım – büyük başarı :)) İçeri girdiğimde hangi kumaşı alacağım konusunda öyle kararsız kaldım ki; beş adımda bitecek dükkânda yarım saatten fazla oyalandığımı söyleyebilirim. Benden önce oraya gelen bayan “Sizin işiniz kısa sürecek sanırım” diyerek bana öncelik verme inceliğinde bulunsa da kabul etmedim :) Çünkü işimin uzun sürmeyeceğini biliyordum ve kabul etseydim o baskı altında en beğendiğim kumaşları es geçip sonradan “Ben niye aldım ki bunu?!” diyebileceğim tercihler yapabilirdim – kendini tanımak da güzel şey :) Meydan bana kalınca, önce kumaşların fiyatlarını sordum. Sonra minik bütçeme göre ne kadar fazla kumaş alabilirim hesabına girip, her…
Bıraktım, Dağınık Kalsın
Geçtiğimiz Cumartesi güne “Google Friend Connect” uygulamasının bana tamamen veda ettiğini öğrenerek başladım. Aslında beklediğim bir gelişmeydi; hatta kendisinin 01 Mart itibari ile hokus pokus olacağı söylentileri vardı :) – daha önce de söylemiştim. Gitmeyince bir sevindirik olmuştum gerçi, söz verdiği tarihte kullanıma kapansaydı bu kadar çok kafama takmazdım sanırım. Ben eski Blogger kullanıcısı olduğumdan Üyeler listesinin web linkini yeni adresime yönlendirmiştim vakt-i zamanında; işte bu yüzden Google Amca’ nın beni gözden kaçırdığını düşünüp teknolojik bir mevzuya karşı galip geldiğime kendimi inandırarak gizliden gizliye sevinirken, son gülen iyi güldü ve Google amacına ulaştı. Geçen yıl yine Mart ayı idi; bu bloga taşınmıştım. Mart ayının uğursuzluğu mu artık bilmiyorum; yine benzer bir zamanda farklı bir bloglama sorunu ile karşı karşıya kaldım. Yalnız şu an enteresan olan bir şey var ki; o da ben taşınırken ne olur, ne olmaz diye Blogger üzerindeki eski blogumu silmediğim için beni izlemeye alanlar şimdi orada boy…
Yazmış… Kışmış… Cuma’ ymış…
Bugün güneş yüzünü gösterdi, çok şükür :) Gerçi camdan bakıp görüntüye aldansaydım halim haraptı; o ne soğuk öyle, sabah işe giderken dondum resmen… Aman yağmur-çamur olmasın da ben soğuğa razıyım; sarınır, sarmalanır, yine gezmelere giderim. O yüzden, mümkünse gökyüzünden aynı performansı yarın ve Pazar günü de göstermesini bekliyoruz :) Yalnız öyle zor uyandım ki bu sabah; hem haftanın yorgunluğu, hem benim dün çok geç uyumam derken adeta kendimi yataktan kazıdım ve uyandıktan sonra en az beş dakika göz kapaklarımın tam olarak açıldığına şahit olamadım :) Zaten çalışan insan için günün en zor dakikaları, yatakla bağımızı koparmaya çalıştığımız safhaya tekabül etmez mi? Dün neden geç yattığımı söylememe gerek yok sanırım; planım öncesinden belliydi. Eşim maçtan dönene kadar bilgisayar başında “Scrapbooking” konulu araştırmalar yapıp durdum. Hatta bilgisayarda açtığım klasörleri dijital kağıtlar, resimlerle doldurmakla çok meşgul olduğumdan bırakmış olduğunuz yorumlara dönüş bile yapamadım – bu haftaki yorumlarla topluca ilgileneceğimi bilesiniz ;) ‘ “Digital…