Günler koşturmaca içerisinde hızla akadursun, ben bulduğum her fırsatta elime geçirdiğim ne varsa fotoğrafını çekmeye devam ediyorum :) O zaman kimi son günlerimle alâkalı, kimi alâkasız, yine de beni anlatan birkaç kare olsun bugünlük burada… Sözcükleri biraraya getirip cümle kurmaya pek de vakit bulamadığım şu son birkaç günde biriken fotoğraflar imdadıma yetişip sesimi bir şekilde sizlere duyursun :) {Annemin evinde bulup kapıp getirdiğim dikiş cenneti} {Paşabahçe’ de aklımı çelen mumluk} {Yemelere doyamadığım yeşil mercimek salatası} {Kendileri ile dekupaj yapacağım günlerin hayali ile stokladığım English Home peçeteleri} {Yıllarca köşede bekleyip sonunda bir amaç (*) için kullanılan mumlu iplerim} * O bahsi geçen amaç ilk fırsatta huzurlarınızda olacak :)
Haftasonu; Biliyordum Geleceğini -
Ne sıcak bugün. Dışarı çıktım da şöyle bir 10-15 dakikalığına öğle yemeğimi yemeye, her yer yanıyor adeta… Hava tahminleri de haftasonu sıcaklıkların artacağı yönünde… İşi olmayan evinden dışarı çıkmasın vallahi… Bugünlerde deniz kenarına gidemeyenler için zaten en güzel tatil evde arka arkaya alınan duşlar, içilen soğuk sular ve tabii ki yenilen karışık dondurmalar eşliğinde olanıdır :) Evde kliması olan da parmağının ucunu dışarı çıkartmak istemez sanırım şu zamanlarda… Ben her ne kadar o grupta olmasam da orta halli vantilatörümüzle mutlu olmadığımı inkar edemem :)) Benim bu haftasonuna dair planlarım; hobi odamın düzenlenmesi, gelin bohçasının toparlanması ve fırsat buldukça nikah şekerlerine el atılması şeklinde… Ha, bir de gelinimizi benim Kadıköy’ de gelinliğimi aldığım yere götüreceğim yarın öğleden sonra – gelinlik provası izlemek epey keyifli olacak benim için *-* Onun dışındakiler işte benim klasik ev hallerim; ne kadarına yetişirim, bilinmez… Not – 1: Aklıma gelmişken, artık çektiğim fotoğrafların üzerine blogumun adını yazmıyorum,…
Baykuşlar Kondu Buraya : )
Geçtiğimiz Cumartesi günü Eminönü’ ne gittik. Sebeb-i ziyaretimiz, ilk olarak baykuş gelinimizin çiçek buketlerini, ardından magnet mıknatıslarını bulmaktı. Neyse ki aradığımız her ne varsa elimizle koymuş gibi bulduk, fazla uğraşmadık; zaten öyle bir malzeme cennetinde bulamasak ayıp ederdik :) Hatta ben bulabildiklerimin dışında bulmayı akıl edemediklerimi de görmemek için orada dolaştığım süreç içerisinde hafiften gözlerimi kapattığımı itiraf edebilirim :)) Öyle durumlarda her an baştan çıkabilirim; vukuatlarım mevcuttur yani *-* Nikah şekerlerinin tüm malzemeleri de böylelikle tamamlanınca geriye bana kalan bol sabır oldu :) 100 tane damat, 100 tane gelin baykuşun tüm keçe kesimleri bitti bitmesine de parçaları birleştirme işi de bir o kadar el oyalayacak gibi gözüküyor… Ben her zaman bir şeyi yapmaya başlamadan önce sonucunu fazlasıyla merak eden bir tip olduğumdan ilk baykuş çifti yapıverdim heyecanla *-* Keçeleri keserken olduğu gibi parçaları birleştirme kısmında da işleri gruplara ayırdım kendi içlerinde. Meselâ, önce sadece gözleri yapıştırıyorum, ardından burunları… Bu şekilde…
Gelinin Ayakkabısı .. ♪ …
Cumartesi gecesi saat 01.00′ i geçiyordu ayakkabıları elime aldığımda. Zaten en parlak fikirler ya aklıma gecenin bir yarısı gelir ya da mesai saatlerinde onca işimin arasında :)) Elime ayakkabıları alıp şu bağcıkları çıkarsam, yerine beyaz saten kurdele geçsem nasıl durur dememle başladı herşey… Bir anda baykuşlar köşeye itildi ve sadece kurdelenin nasıl durduğuna bakacakken ben, ayakkabıyı süslediğime şahit oldum :)) Zamansız bir şekilde elime alacağımı biliyordum da bu ayakkabıları; alır almaz da “Budur” diyeceğimi tahmin etmiyordum :)) Kendimi bile şaşırttım kısaca *-* Spor ayakkabı olunca mevzû bahis, ne kadar şık durabilir endişesi içerisindeydim açıkçası. İşin içinden nasıl çıkarım diye düşünürken; süslemede yarım inciler yine kurtarıcım oldu. Gelinimiz göz alıcı birşeyler olmasını istediği için de incilerin aralarına minik parlak çiçekler serpiştirdim. Saten kurdelenin yarattığı fark zaten anlatılmaz, yaşanır :) Eşim her ne kadar fark olmadığını iddia etse de – onun aksini kasten sunduğunu biliyorum :) Zaten bana baykuşları unutturup, aklımı çelen…
Herşey Fotoğraf İçin : )
Cumartesi günü Türk kahvesi almaya gittiğimde gözüme çarpan çakıl taşı çikolataları masum birkaç fotoğraf çekmek için alındı :) Keşke sadece çikolata alıyor olsam fotoğrafını çekmek için… Gözüme estetik gözüken, sevimli bulduğum, hoş olduğunu düşündüğüm herşeye bulaşmaya başladım, artık kendimden korkuyorum :) Meselâ, şu puanlı çatal-kaşık-bıçak sadece bir adet elimde – sebebini anladınız siz :)) Tabii çikolatalara eşlik eden mini tepsinin de bir tane olduğunu söylememe gerek yok sanırım :)) Öyle fazla kek, pasta da yapmam ama muffin kağıtlarını da alıp sakladığımı görüyorum bu fotoğraflara baktığımda :)) Hakikaten çöpçü müyüm ben diye düşünüyorum bir yandan :)) Diğer taraftan da kendimi teselli ediyorum – en azından çikolataların hepsini eşim yedi, ben sadece fotoğraflarını çektim diye :))
Haftabaşı | Ağzınız Tatlansın : )
Düğün hazırlıkları tam gaz devam ediyor; yalnız gündüzleri iş-güç, akşamları da bu mevzûlara dalınca buralara pek uğrayamaz oldum. Yoksa benim sessizliğim tatil rehavetinden filan değil, bize yok öyle şeyler :)) Öyle bir uğramışken de çakıl taşı getirdim size – yenenlerinden :) Hem haftabaşında ağzınızı tatlandırır, hem de yüzünüzü gülümsetir diye *-*
Düğün – Dernek Hâlleri : )
Madem düğün – dernek konulu çalışmaların bitmiş hâllerini şu an için yayınlama imkânım yok – e, çünkü bitemediler; en iyisi ufak tefek bir yerlerden başlamak, yapım aşamaları, plân – proje kısımlarına dahil etmek sizleri de kıyısından köşesinden :) Şu gördüğünüz kaplar içerisindekiler benim nikah şekeri olacak gelin – damat baykuşlarımın :) Gözler, şapkalar, taçlar… Göremedikleriniz sepetin içinde stoklanmış vaziyetteler… Fırsat buldukça bir elimde makas – hatta makaslar – bir elimde keçeler; kesip duruyorum :) Salonun ortasındaki sehpanın üzerine tamamen yayılmış durumdayım. Keçelerden uçuşan tozlar, yayılan kırpıntılardan ötürü halıları da kaldırdım bir kenara; her an taşınacakmışız gibi “rahatsız” bir şekilde yaşayıp gidiyoruz bu aralar :) Sanırım beni en çok oyalayan kısım gözler oldu. Bir baykuşun iki gözü, iki baykuşun dört gözü var derken; bir boy büyük, bir boy küçük daire kesme sevdasına girişince; elimde toplam 800 tane yuvarlak keçe parçası olması gerektiği gerçeği ile karşılaşmak tahmin edersiniz ki nasıl mutlu etti…
Bir Kitap Okudum, Hayatım Değişti : )
Aslında bir kitap değil, ben üç kitap okudum; aynı yazarın üçyüz kitabı olsa onları da okurdum – bu kadar da iddialıyım yani :) Aykut Oğut’ u duymayan kaldı mı hâlâ içinizde? Şu sıralar eşi ile soru-cevap şeklinde hazırladığı yeni kitabı raflarda… “Kitabın Adı: Bu Egoları Şişirsek de mi Saklasak?” Duyanlar duymayanlara iletsin lütfen ;) Ben onu iki sene önce tanıdım kitabıyla… Geç kaldığımı düşünmüyorum; çünkü zaten doğru olarak nitelendirebileceğim daha uygun bir zaman olamazdı. Tam zamanıydı kısaca! Torpil kelimesi beni kendine çekmişti kitabın kapağında… Zaten kişisel gelişim kategorisi kitapçılarda özel ilgi alanımdır benim. “Eh, konuya bu kadar ilgiliyken, evrenden torpilim var ve ben bunu hala bilmiyorsam, yazık bana!” deyip kitabı satın almıştım :) Üç günde bitirmiştim kitabı yanlış hatırlamıyorsam ve kitabın kapağını kapattığımda kendime yeni bir gerçeklik yaratmaya, deli işi bir adım atarak iki ay önce başladığım işyerinden ayrılmaya karar vermiştim, hem de başka bir iş bulmadan! Nasıl, kredi kartı…