Dolmuşun kapısı zar-zor kapanır; o ağır aksak ilerleyen trafik içerisinde hızlı manevralar yapmaya çalışırken bile dolmuş yeni yolcuları almak için durur. Payınıza düşen alanın bir karıncanınki ile yarıştığı durumda dahi arkalara doğru ilerlemenizi bekleyen bir şoför ile karşı karşıyasınızdır, üstelik kendinizi yumruklara dönüşebilecek tehlikede bir ağız dalaşının içerisinde bulmanız da an meselesidir; kızgın bakışlar, ters sözler, eline bıçak versen o dakika sağındaki – solundakini deşebilecek tipler… Hangi adamın sırtına yapışmış, hangi kadının çantasından tutmuş olduğunuzsa belirsiz… Yolculuğu sağ-salim atlatırsanız ne mutlu size.
Dolmuşa binerken bedava yiyecek dağıtılıyormuş da onu kapmaya çalışıyorlarmış gibi üstünüze abanan insanlar; sizin ebatınıza, boyunuza-posunuza, cinsiyetinize bakmadan aldıkları çirkin tavırlarla suratlarına kusmanızı isterler adeta sizden :) Sanki önce veya sonra binmek neyi değiştiriyorsa; yine arkalara ilerliyoruz :)
İlerlerim ben, sorun değil; yeter ki karşıma bir kaya parçası çıkmasın zaten. Şu içi dolu, dopdolu sırt çantalarından bahsediyorum canım; külçe taşıyorlar içinde mübarek. Sırtlarından da indirmezler onu, niye çıkarıp da yere koysun ki; arkada sizi çanta ile dürtüklemek, bazen pataklamak varken…
Şanslıysanız kendinize bir yer bulur da kurtulursunuz o kaya parçası ile yolculuk yapmaktan ama bu sefer de dudağı rujlu, burnu havada bir hatuna denk gelirsiniz – elinde devasa boyutlarda çantası, asortik fermuarları olan bir şey… Yandınız o gün tül çorap giydiyseniz, fermuarları itina ile takar daha poşetinden yeni çıkarıp da giydiğiniz çorabınıza. Eğilip çorabınıza birşey oldu mu diye bakarsanız da suç sizdeymiş gibi bakış fırlatır size, yoksa düşünmez o çantanın duracağı hizanın sizin diz altınız olmayacağını, adı üzerinde kol çantası işte… Yoksa dizimize takardık, adı da diz çantası olurdu, değil mi? :))
Bir de dolmuşun şu tutacak yerleri ile yakın ilişki içerisinde olanlar var; onlara da değinmek lâzım. İtina ile yaslanırlar o direk midir nedir her neyse, işte ona… Amaçları ne anlamış değilim açıkçası; ayakta yolculuk yapan diğerlerinin tek bir harekette yere yığılması mı?! İnsaf yani, anası güzel olan tek sen misin şu dünyada? Bırak da biz de tutalım kıyısından, köşesinden! Cambaz değiliz ya hiçbirimiz!!
Dolmuşta oturmaya yer mi buldunuz? Şükredin halinize diyeceğim yanınıza iri-yarı biri oturmazsa. Yoksa ayakta yolculuk yaptığınız zamanları mumla ararsınız :) Durumu fiziki özelliklerinizle dengeleyebileceğinizi düşünüyorsanız, şanslı gününüzdesiniz :) Şahsen o ihtimal benim için sıfırdır *-*
İnerken de dikkatli olun yalnız, önünüzde sigara içen bir beye denk gelirseniz maskenizi takın hemen yüzünüze; çünkü itina ile sizi o dumana boğmaya devam edecektir. Dolmuşla kalsak yine iyi yani :)
Not: Bu satırlar, İstanbul trafiğini mesai saatleri çerçevesinde haftaiçi her sabah ve akşam düzenli olarak yaşayan, gözlem yaparken aynı zamanda gözleme olan; daha bu akşam dolmuşun kapısına bacağı sıkış(tırıl)an, bu yüzden canı çok acıyan; usta bir kurban tarafından kaleme alınmıştır; biraz abartıldığı düşünülse bile dikkate alına – bizzat tadına bakılmıştır :)
Karikatür: Kaynak
14 yorumlar
Çok güzel anlatmışssın, bir zamanlar çok sık kullanıyordum. Ama şimdi metroyu kullandığım için şanslıyım :)
karikatürlere yorum yapmaktan kaçınıyorum genelde ama seninki gayet güzel olmuş çok güzel özetlemişsin ,hele bide istanbuldaa ki otobüs ve dolmuşlarda…
Anlaşılan İstanbul’un her köşesinde aynı manzarayı görmek mümkün.1yıldır İstanbuldayım. Ankara’nın bir çok yönünü özlüyorum. Ankaralılar bilirler.Güvenparktan kalkan dolmuşlarda bu manzarayı göremezsiniz. Ayakta yolcu almak yasaktır. En fazla 3 4 yolcu alınabilir oda sabah ve akşam yoğun saatlerde. İstanbul bunu asla başaramayacak gibi görnüyor.Çok yazık.
Kesinlikle çok güzel ifade etmişsin dolmuş yolculuklarını. Neyse ki her gün bu çileyi çekenlerin dışında kalıyorum. Bunları yaşayanlara sadece sabır dileyebiliyorum. Çünkü bu düzenin değişebileceğini hiç sanmıyorum :( Bu arada yazıların çok eğlenceli :) Her gün takip ediyorum. Sevgiler.
Hande; Vallahi çok şanslısın. Seneye evimi karşıya taşırsam ben de o şanslı gruptan olabilirim belki :))
Yavuzpol; Çok teşekkür ederim, yazımı okumuş olmanıza ve beğenmenize sevindim :)
tcanant; Evet, dediğin gibi İstanbul’ da böyle bir şeyin mümkünatı yok, hele bu kalabalıkta… Demek sen de İstanbul’ un tadına sonradan bakanlardansın. Ahh ahh!
betül; Çok teşekkür ederim Betül yorumun için :) Her gün takip edildiğimi duymak güzel ;) Ben de yazarken çok eğleniyorum, insan sıkıcı şeyleri bile gülerek anlatıp karşı tarafı güldürebilince hayat yaşanılır oluyor…
Sen şanslı gruptasın demek, ben de kendime şu an sabır dışında işyerine yakın bir ev diliyorum :))
@Demet: sitemi günlük takip ediyorum kimler hangi bölüme bakmış diye, senin bloğu görünce merak ettim,sitede çok güzel benim ki kadar olmasada :)
abarttığını düşünmek için bunu hiç yaşamamış olmak gerekir ki…
ahh ahh :))
karikatürü ilk defa görüyorum. bayıldım!!!
bu arada minibüs ne ya? her yer dolmuş olsa kimse ayakta gitmese yanyana sıkış tepiş de olsa otursak :D
Yavuzpol; Çok teşekkür ederim :))
Syhn; Ahh ahhh :)) Sen beni anlıyorsun Seyhan, biliyorum, hissediyorum, hehe :D
ah canım okuduklarını okuyunca İzmir’deki eshot maceralarım geldi aklıma:))çok benzer tecrübelerim oldu,daha da fenaları da,sarkıntılık yapanlar mesela:(((ne diyeyim Allah kurtarsın şekerim,Allah bol para versin,kendine güzel bir araba al inşallah:)sevgiler…
filizinevi; Amin… İşyerine yakın bir eve taşınayım da kökten çözüm olsun bari :))