Son birkaç yıldır hobi malzemelerine olan yoğun ilgim tabak-çanağa kaydı, hatta son zamanlarda zirvede seyrediyordu ki; frenledim kendimi – kredi kartları malum :)) Bunda hobi malzemesi anlamında doygunluk yaşamamın mı etkisi var, yoksa Instagram’ da gördüğüm harika ötesi sunumların mı bilmiyorum ama dönem dönem bir şeye takıp o konu üzerinde tatmin olana kadar didikleyip dururum ben – işte bunu biliyorum :) Bir zamanı var, geçecek; onu bekliyorum. Ama o esnada eminim ben farklı bir şeye takmış olacağım :))
İstanbul’ a taşındığım yıllarda işim gücüm boş bulduğum her vakitte outlet mağazaları araştırmaktı; ucuza nerden kıyafet bulabilirim, nasıl daha fazla çeşit kıyafet alabilirim… Sonra derken incik – boncuk işlerine sardım. Eminönü’ ne gidip gelip türlü türlü boncuklar alıp kolyeler yapmak tutkum oldu :) Derken hayatıma dikiş makinesi girdi; o süreçte de gönlüme göre istediğim kumaşları nerede bulabileceğim benim uzun süre cevabını aradığım soru oldu. Evet, evet, sanırım en fazla vaktimi alan kısım buydu. İstanbul’ u bilmemek, hele hele kumaşçılardan bi’ haber olmak; elime geçirdiğim her kumaşı dikmeye çalışmam – maalesef ilk tercihlerimin kadife ve saten gibi zor dikilen kumaşlar olması ilerleyen yıllarda acemiliğimi yavaş yavaş üzerimden attıkça kafama dank etti :)) Dikiş konusunda biraz tatmin sağladığımda ise kendimi kanaviçe olayına sarmış buldum ve bir süre her bulduğum yabancı dergiyi, kaynağı alıp kendime oldukça zengin bir arşiv yaptım, öyle ki belki de ömrümün sonuna kadar çarpılayabileceğim şablonum var şu an elimin altında :)) Fotoğraf makinesi olayına ise hiç girmiyorum – son beş sene içerisinde değiştirdiğim fotoğraf makinesi modelinin haddi hesabı yok :))
Bu maymun iştahlılık mı, öğrenme hevesi mi, bilmiyorum… Şimdilerde mutfak olayı derinden cezbetmeye başladı beni.. Yine mutfağa girerdim girmesine ama genelde makarna – salata gibi basit şeylerle öğünleri geçiştirirdim, birkaç sebze – et yemeği bilirdim, o da bana yeterdi ne yalan söyleyeyim. Eşim de yemek olmazsa olmaz diye direten yapıda olmadığı için sağolsun ki; iki – üç gün üst üste mutfağa gidip yemek yaptığım da görülmezdi; bir gün yemek yaptıysam ikinci gün kaldıysa yenir, üçüncü gün ya dışarı çıkalım ya da kahvaltılık bir şeyler atıştıralım olurdu. Bir süredir evde çalışıyor olmamın da etkisiyle sanırım, bu aralar trafikten bana kalan zamanlarda mutfağa girmeye başladım daha sık şekilde…
Sanırım her şey canımın kısır istemesiyle başladı. Annem de yok ki, arayıp sorayım ya da “Hadi bana kısır yap da yiyeyim, canım çekti” diyeyim.. Rüyamda gördüm bir gün sabaha karşı; bir sürü yemek yapmıştı annem, büyük bir iştahla onun yaptığı yemekleri yiyordum. Sabah uyanınca büyük bir hayal kırıklığı olunca tabii bu benim için; iş başa düştü, kendimi mutfakta buldum. Neyse ki, internet gibi bir nimet var elimizin altında, artık öyle büyüklerden tarif alıp defterler tutmaya da gerek yok, istediğimiz yemeğin tarifine şıp diye ulaşıyoruz. Hem tarifleri güvenilir, yemek kitaplarından çok daha başarılı blog siteleri var; ki onlarla beraber mutfakta yeni bir şeyler denemek çok kolay :)
İlk denememde kısırı yapıp da lezzeti eşim tarafından da onay alınca, o gün ne olduysa değişik tatlar deneme aşkım kabardı. Benimki ama öyle kek, kurabiye tarzı şeyler değil; hususi olarak uzak duruyorum onlardan; ki kilo yapmasınlar :)) Zaten evde çalıştığım için üzerime yapışan +2 kilo hala benimle, üzerine başka kilolar istemiyorum :) Bir de kek kabartma konusunda kötü deneyimlerim var benim; bu aralar malzeme israf etmeden önce kekin nasıl kabartılacağına ilişkin bilimsel araştırmalar yapmaktayım :))) Yoksa ucundan hamur işlerine de sarmam yakın – yapıp onları yedirecek birilerini arayacağım ben sonra :)
Son birkaç hafta içerisinde ne yemek yapmak istediysem; hepsinin üstesinden başarıyla geldim nasıl olduysa. Ben çöpe dökme ihtimalini göze alarak yaptığımdan mı nedir, yemekler benle inatlaşır gibi gayet lezzetli oldular ^_^ Her yaptığım yemeğin de aslında ne kadar kolay olduğunu, bu zamana kadar niye yapmadığımı düşündükçe, başka şeyler yapma konusunda daha çok isteklendim kendi kendime; kısırla başlayıp fırında levrek yapan, sonra fırında bu balık güzel oluyormuş deyip mantarlı – tavuklu uydurma bir yemekle farklı bir boyuta geçmiş, en son da zeytinyağlı pırasa yaparak kendime bile pırasayı sevdiren bir macera benimkisi bu aralar :) Eşimin bu durumdan çok hoşnut olduğunu da söylememe gerek yok tabii.. Her akşam farklı bir yemekle karşılanmak, “5 sene sonra yeni biriyle mi evlendim?!” esprilerinin kaynağı olsa gerek :)
Pazar kahvaltıları ise aslında mutfağa pek girmediğim dönemde de önem verdiğim, özen gösterdiğim bir olaydı. Haftaiçi işe giderken doğru düzgün kahvaltı yapma fırsatı bulamayınca insan, haftasonları bunun kıymetini iyi biliyor ve özellikle Pazar günleri kahvaltı keyfini ikiye katlamaya çalışıyor :) Hatta fotoğrafları paylaştığımda, bazen yakın çevremden sürekli bu şekilde mi kahvaltı yaptığımı sorgulayanlar da oluyor :)) Hem Pazar neşesi hem de fotoğraf çekmem vesilesi ile diyebilirim.. Yoksa, benim de buzdolabından peynir parçası alıp ekmeğimin arasına koyup gayet özensiz şekilde yediğim oluyor – ben de insanım :)) İnsanın gözü de açlıktan dönünce sunum filan görmüyor haliyle :))
Ne çok konuştum yemeklerden… Gören de kırk yıllık yemek bloğu yazarı sanacak beni.. Başta da dediğim gibi, bunun da bir süresi var elbet.. Ben denemek istediklerimi deneyip muradıma erdikten sonra, kendimi başarılı ilan ettikten sonra farklı bir şeye kayacağım.. Belki tekrar dikişe ya da kanaviçe şablonlarıma… Ya da bambaşka bir şeye… Onu da zaman içerisinde beraber göreceğiz :)
Bu arada, fotoğraflarda dikkatimi çekti; çayları da doldursam iyi olacakmış :)) Fotoğraf çekerken çayların soğuma ihtimaline karşın garantici davranmışım sanırım :)
Not 2: Şu servis tablasını Ikea’ da bulabilirsiniz, dönüyor o ahşap şey, oldukça kullanışlı ve çok eğlenceli :)
7 yorumlar
enfes sofra :)
Dönemsel olarak bir şeylere heveslenme olayı bende de var. Bazen hiç bir işte tutarlı olamadığım için kendime kızıyorum, süreklilik olsun istiyorum bazen. Ama yeni deneyimlere de karşı koyamıyorum çoğunlukla. O nedenle senin bu tür yazılarını okuyunca kendimi okuyor gibi oluyorum, her ne kadar el işlerini beceremesem de ve ilgi alanlarım farklı olsa da :)
Kahvaltı sofrası çok güzel olmuş, Pazar kahvaltılarının yeri sanırım hepimizde ayrı.
Sağlık ve neşe içinde keyifli sofralar, sevgiler :)
loveandsmile; Teşekkürler ;)
benden bizden; Nasıl mutluysak öyle yaşayalım :) Ben de eskiden sorgulardım bu durumu ama son zamanlarda içimden nasıl geliyorsa öyle yaşıyorum ;)
yemek konusunda nasıl benziyormuşuz meğer :) Sen yazmışsın ben kendimi buldum ! Eşler de aynı kafadan, olsa da olur olmasa da anlayışı bu hale getirdi sanırım :) şimdi doğum iznine ayrıldım ve Arel için biraz daha özenli olmam gerektiğinden mutfakta buluşlara başladım.
Bu arada ne yaparsan yap , zevklidir Demetcim , bu yüzden hiç önemli değil ne yada nasıl olduğu …
Zevklisin olacaktı o :)
Dilek oğul; Geciktim cevap vermekte Dilekciğim, kusuruma bakma lütfen – blog’ da rötarlı gidiyorum biraz malum :) Az kaldı Arel’ in doğumuna da, sağlıkla kavuşman dileğiyle canım.. Güzel sözlerin için de ayrıca teşekkürler ^_^