Yolda yürürken onca kalabalık içerisinde ne sağa ne de sola geçme şansımın yüzde bir ihtimalde olduğu dakikalarda hele de acelem varsa – ki genelde olur; dedim ya, burası İstanbul :) – önümde yürüyen insanın pat diye aniden durması. Ben adama inme mi geldi diye endişe içerisinde bakarken onun vurdumduymaz şekilde ellerini ceplerine sokup birşeyler araması, yürüsem mi yürümesem mi kararsızlıkları eşliğinde bir ileri, bir geri bana yaşattığı ölümcül saniyeler… Adam dediğime bakmayın; birbirleri ile daimi olarak muhabbet eder halde olan bayanların da kendileri yetmiyormuş gibi koca kocaaaa poşetlerle yoldan geçiş hakkını ellerinde tutmaları da favorilerim arasında :)
Aslında yine bunlar zararsız… Bir de zehirleyenleri var :) Ellerinde sigaraları, kendilerini İzmir’ in Kordon’ unda geziyor zannedip de ağır ağır, sigarasını tüttüre tüttüre, rüzgâr mı varmış, içtiğim sigaranın tüm dumanı arkamda kalabalık içinde sıkışmış kızcağızın yüzünde mi patlamış… Yoook, yoook, bunları düşünen yok tabii… Tez elden tüm sigara paketlerini toplasınlar şu dünya üzerinden, mümkün mü *-* Sigara içen arkadaşlarım; ne olur kızmayın, çok pis bir şey bu, kokusuna tahammülüm sıfır. Tadını bilmem, hiç denemedim ama pek faydası olduğunu sanmıyorum :)
Bir de banka kuyrukları… Ben arkamda sırada birisi beklerken ATM’ de tüm işlemlerimi hızlandırılmış programda yaparken (vicdanım hiç rahat etmez) rolleri değiştiğimizde neden diğer insanlar aynı nezaketi göstermezler, anlamam… O ekrandaki tüm düğmelere basmak da neyin nesi; oyun parkı mı sandınız burayı :) Aslında sırf bunun için şu bankalar sadece nakit para çekilebilen ATM’ ler getirseler ya, böylelikle ATM kuyruğunda dakikalarca bekleyip belki de hesabındaki son parayı gönülsüzce çekmek isteyen insancıklar, tomarla parayı bankaya beş partide yatırmaya çalışan, “Zenginim, ben zengin” diye yanıp sönen ışıltılı kafaları izlemek zorunda kalmazlar. ATM makinesi o zenginin parasını kabul etmiyorsa aslında, arka tarafa doğru kalan parayı dağıtsalar, lafım yok tabii :))
Boyundan büyük çanta taşıyanlar için açtım bu paragrafı da :) Tamam, moda oluyor, takıyorsunuz, anlıyorum; içini neyle dolduruyorsunuz, bilemem; benim de çantam kalabalıktır, sözüm yok, anlarım bir bayanın derdini… Takıldığım, çantanın ebatı değil, ne biliyor musunuz? Takanın o çantaya sahip olamaması. Taşıyamıyorsan takmayacaksın. Ben dolmuşla ayakta, itiş-kakış evime gitmeye çalışırken yazın sıcağında, kışın soğuğunda; senin çantanı çekiştirmelerinle sarsılıp, üstüne neredeyse tüm yolculuğumu çantanla sarmaş dolaş yapmak zorunda değilim. Hayır, o değil; bahane ile o çantayı başkalarına mı taşıtmak amacındasın, onu merak ediyorum :))
Hani, şehrin kalabalığında sinir süzgecime takılanlar, gözümün önünden çekilince unutuveriyorum. Saniyeler içerisinde o kadar fazla şey görüyor ki gözüm, zihnim hemen çöp kutusuna atıyor biraz önce beni sigara dumanına boğan adamı. Zaten bana mağaza vitrininde güzel bir giysi gösterin, anında affederim tüm geçmişi :)) Şuna bak canııım, nasıl da güzel içiyor sigarasını, yarasın, yarasııın; içtikçe nur iniyor sanki yüzüne :p
Zaten anlattığım tüm sinir harplerinin ortak noktası insanların vurdumduymazlığı, anlayışsızlığı ve nezaket özürlü olmaları. Büyük şehrin de acı tarafı bu işte. Bir balından, bir acısından; yersen :) Bir de burada sayıca fazla oldukları için insanın sabretme seviyesi de alçaklara iniyor. Ben İzmir’ de böyle miydim :))) Hal böyle olunca da “Oynatmaya Az Kaldı, Doktorum Nerde?” gibisinden bir şarkı sözü bu duruma tam biçilmiş kaftan oluveriyor :)
Gerçi tanımadığın insanlar neyse, sürekli yüzyüze olmadığın için onlar hayatının ünlemi, soru işareti oluyor, silinip gidiyor sonra da… Bir de aynı ortamı nefes almak zorunda olduğun, nezaket hamurları yoğrulmamış örnekler var ki; onlara hiiiç değinmiyorum; çünkü bırakın ünlemi, soru işaretini, hayatınızda o günün başlığı oluyorlar bazen…
Neyse efendim, İstanbul sınırları içerisinde yaşayan / çalışan bir bayanın günlerinden rutin bir profil incelediniz – arada dellenir böyle :) Size de bulaşmaması dileklerimle… Sloganı veriyorum: BUGÜN GÜNLERDEN CUMA; GEZ, GÜL, EĞLEN DOYA DOYA :) – Slogan değil, mübarek Ramazan manisi gibi birşey oldu bu :D
4 yorumlar
hhihih sinirini anlatırken bile şekersin.Bukleli güzelim.Ben geldim önce seni gezdim.Epey döktürmüşsün.Hepsini gözden geçireceğim ama bugün hepsine yorum bırakamam şuanda saat geç sahur hazırlayacağım.Sonra tekrar burda olurum Tattlım muahhhh
Ah canım ne kadar da dertlenmişsin böyle!
Sorma, ben de en çok yolda yürürken yolun tam ortasında dikilmiş insanlardan nefret ediyorum.Öylece dururlar, ya telefonla konuşuyorlardır, ya çantalarında bir şey arıyorlardır ya da meraklı meraklı bir yere bakıyorlardır.İyi hoş bunların hepsini yapmaya hakları var ama kenara çekilip de yapsalar da, geleni geçeni engellemeseler?
Sihirli Kokosh; Hoşgeldin canım, özlettin kendini ;) Aslında sinir olduğum zaman pek şeker olmuyorum :)) Öyle anlatayım da okuyan gülsün, ben de rahatlayayım diyorum :) Amacıma da ulaşıyorum sanırım :))
Canan Bahadır; Canancım, ne güzel özetlemişsin vallahi, kenara çekilmeyi akıl edemiyorlar genelde bunlar :)