Mayıs 2011

8 Yazılar Ana sayfaya dön
Aylık yazılar gösteriliyor Mayıs 2011

Düğün Kombini

Aslında bu yazıyı dün hazırlamam gerekiyordu; yani kendime öyle söz vermiştim ama sözümde duramadım :) Sebebi malum İkea gezim oldu; ki iş çıkışı Anadolu Yakası’ ndan Avrupa Yakası’ nın bir ucuna geçmek istediğim için aklıma hayret eden zavallı ayaklarım beni topukluların üzerinde protesto etti resmen :)) Gecenin bir yarısı canım evime ulaştığımda ise o ayaklar beni programlanmış gibi yatağa taşıdı… Detaylar ilerleyen yazılarımda olsun. Ben şimdi eşimin çektiği yarım yamalak fotoğraflardan seçebildiğim birkaç fotoğrafımı paylaşayım sizinle -* Demiştim ya; buna kombin fotoğrafı demeye bin şahit ister diye; hakikaten yanılmamışım. Eşim 100 poz çekip sadece dişe dokunur 3-4 tane konuya uygun fotoğraf yakalamış ya; ayakta alkışladım kendisini :)) Ben detayları çekmesini istedikçe kendisi fotoğrafların büyük kısmında yüzümü çekmiş :D Zaten yüzüm kombinin en önemli detayı, değil mi? :)) Boydan aldığı pozlarda ise elinde makineyi sarstığı için istediğim netliği yakalayamamış. Sınıfta kaldın sen koca! Hıh! :)) Aslında kıyafetim çok sade. Benim gibi…

İyi Haftalar :)

Kendisine hobi odasında hayat bulan Cumartesi günüm, Pazar günü bir arkadaşın düğünü ile noktalandı. Detaylar bol fotoğrafla birkaç güne kalmaz burada diyerek hepinize neşe dolu, stresten uzak, cici bici bir hafta diliyorum :) Enerjiniz bol olsun arkadaşlarım *-* Not: Yukarıdaki fotoğraf, düğün kombinimden minik bir kare… Şu aşamada kombin demeye bin şahit ister ama neyyse :))) Eşimin çekebildiği kadarıyla daha fazla detay taşımaya çalışacağım. Çekebildiği kadarıyla diyorum; çünkü makineyi elinde sürekli olarak sarsıntıya uğrattığı için 10 fotoğraftan 9′ u fire vermiş neredeyse :)) Kendisine biraz ders vermem lazım :p

Şükretme Egzersizi

Madem o kadar kişisel gelişim kitabı okuyoruz, okuduklarımız sayfalarda kalmasın, uygulayarak pekiştirelim, hayatımıza olumlu enerjiyi davet edelim, değil mi ama? :) Çünkü neymiş? Evren bir fotokopi makinesiymiş. Yani; neye odaklanırsan hayatında onu çoğaltırsın, o yüzden biz güzel düşünelim, güzellikleri çoğaltalım. Bardağın dolu olan kısmını görmek -görmeye çalışmak hiç değilse ilk başlarda – ne kadar zor gibi gözükse de zaman zaman, hele hele dibe vurduğumuzu hissettiğimiz zamanlarda, insan ruhuna iyi geldiği su götürmez bir gerçek. Bir kere insan kendisini iyi hissetmeyegörsün; tadından yenmez :)) Hem Polyanna olmanın kime ne zararı var ki? :) Keşke her daim pembe gözlüklerimizle bakabilsek etrafa, sonuç itibari ile şeker pembe rengine bürünmüş bir patron fena olmazdı hani ;)) Şimdi bu egzersizle o gözlükleri pekala tekrar takabiliriz, çünkü herkesin birer tane pembe gözlüğü vardır mutlaka, ya başının üzerinde unutmuştur, aranıyordur nerede olduğunu; ya da gözündedir de camlarının tozunu almak gerekiyordur arada bir… Bu yazıyı yazmaktaki amacım da…

Yaz Gelince

– Burası buz gibi oldu, kapatır mısınız lütfen şunu? – Ayy, fenalık bastı, biraz açsak olmaz mı? – Boynum tutuldu resmen yaa… Hepimiz hasta olacağız! – Dışarısının kaç derece olduğundan haberin yok sanırım?! Bu sıcakta açmayacaksak ne işe yarayacak bu?? – Çok üşüyorsan üzerine hırka getir! – Yaa nasıl birşey bu; resmen ayaklarım dondu! Çizmelerimi giyeceğim yarın vallahi!! – Biraz cam açsak peki, hem hava gelir! Bu çok sağlıksız… – Sen kuytuda kaldığın için seni çarpmıyor ama direkt benim üzerime geldiği için gerçekten çok rahatsız oluyorum. – Biraz dereceyi yükseltebilir miyiz? … Örnekler çoğaltılabilir, hatta daha çirkefleri eklenebilir :) Yaz gelince en çok konuşulan konulardan biri bu olsa gerek; Aç-Kapa: Klima :)) Havaların ısınmasıyla klima etkisinden rahatsız olanlarla o soğuğu iliklerinde hissetmek isteyenlerin mücadelesi başlar adeta. Kaç şirket gördüm, kaç çeşit topluluk içerisinde bulundum, kaç insan geldi geçti 29 senelik ömrü hayatımdan… Şu yaz sıcağında değişmeyen birşey varsa o da…

Muhabbetin Böylesi

Hani geçenlerde Kütahya merkezli bir deprem olmuştu ya; İzmir, İstanbul gibi pek çok ilde hissedilmişti. İşte, ben o depremi hissetmedim, biliyor musunuz? E, şimdi ne yapalım hissetmediysem, değil mi? Zil takıp oynayacak değiliz ya hep beraber! Durun, durun; önce şu mini diyalogu paylaşayım da hele bir sizinle; sonra anlarsınız neden bu muhabbetin gecenin bir yarısı burada vuku bulduğunu; Depremden bir gün sonra… (Mekan, karşımdaki kişinin adı, cinsiyeti hiç önemli değil) Ben – Dün gece deprem olmuş ya; ben onu hissetmedim. Çok mu şiddetliydi? X – Evet yaa, çok salladı. Ben – Sanırım ben o esnada ayakta olduğum için hissetmedim. X – Nasıl hissetmezsin yaa? Çok şiddetli idi. Ben – Alla alla! X – Hissedilmeyecek gibi değildi! Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!! Ben – ?!! Cümleye dikkat lütfen; “Ayakta bile olsan hissedilir bir depremdi!!” Yahu, neye göre? Kime göre? Ben hissetmedim işte! Ne yapayım şimdi!! Senin için hissedilir olan şey…

Haftasonundan…

Havaların güzelleşmesini fırsat bilip mini bir piknik düzenledik geçtiğimiz haftasonu; ancak İstanbul halkının hepsi mi bu fırsatı bekliyordu bilinmez, neredeyse bir saatimiz orman alanında boş masa aramakla geçti… Sonunda pes edip yere oturan bizimkilere ise ottan, böcekten huylanan biri olarak ne yazık ki eşlik edemedim. Zaten çantamın üzerinde gezinen bir böcek saatlerce kaşınmama yetti de arttı bile :)) Olsun, benim böyle durumlar için bir B planım her zaman vardır :) Başıma geleceği bildiğim için, hehe :D Tahmin ettiğiniz üzere imdadıma Canon’ um yetişti. Yalnız ağaçların arasında objektifinize sürekli yeşilliklerin takılması bir noktadan sonra sıkıcı olabiliyor; sanki aynı karenin üzerinden ezber yapar gibi :)) O yüzden biraz harekete ihtiyacınız olması an meselesi :) Onu da çözdüm, çok şükür *-* Nasıl mı? İşte böyle;

Aykut Oğut | Benim Kitabım; Okundu, Bitti…

Pazartesi günü aldığım bu enfes kişisel gelişim kitabı Çarşamba günü okunmuş kitapların arasına katılıp çoook öncelerden alınan ve okunmayı bekleyen onca kitabı kıskançlıktan çatlattı adeta… Evet, Aykut Oğut’ un aynalı kitabından bahsediyorum. İsimsiz olarak çıkarılan bu kitap kapak tasarımı ile benden zaten tam not almışken içeriği ile bir on puanı daha hak etti. Bir önceki kitabını (Evrenden Torpilim Var) okuduğum için gayet yüksek beklentilerle sayfalarını çevirmeye başlamıştım; ki hayallerim de suya düşmedi neyse ki… İlk etapta kitabın fiyatını yüksek bulup satın alma sürecini uzatsam da, internetten daha ucuza kitabı bulsam da fazla bekleyemeden kendimi tekrar kitapçıda buldum :) İyi ki de beklememişim; çünkü gerçekten verdiğiniz parayı hak ediyor – kolay kolay bu cümleyi kullanmam ;) Hani o sıkıcı kişisel gelişim kitapları var ya; onları unutun bir kere. Yazar adeta sizinle konuşuyor, sohbet ediyor. Hele hele sayfa aralarına serpiştirilen Necati-Ayten diyaloglarını sizin de çok seveceğinize eminim. İlk kitabı okumadıysanız, tavsiyem öncelikle…

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Gezinme